MUSTAFA KEMAL ATATÜRK DOSYASI-3

Türk Ordusunu gözbebeği gibi korumalıdır

Türk ordusunun bir parçası eş değerini kesinlikle yener. İki katını durdurur ve kıpırdayamaz hale getirir. Şimdilik bundan fazlasını istemiyorum. Çünkü fazlasını milletimizin yaradılıştan sahip olduğu cengaverlik zaten sağlamaktadır. Ancak, bu değeri ne yapıp yapıp korumamız gerekir. Bunu tüm arkadaşlarımdan özellikle istiyorum. Bu değer saklı kaldıkça örgütümüzü, talim ve terbiyemizi, yönetim ve güdümümüzü bu hedef ve amaç yönünde yürüttükçe, Türkiye her türlü saldırıdan uzak kalacaktır, bundan kimsenin kuşkusu olamaz.

Türkiye Cumhuriyeti sadece iki şeye güvenir. Biri milletin kararı, öbürü de en acılı ve zor koşullarda dünyanın övgüsünü haklı olarak kazanan ordumuzun kahramanlığıdır. Bu iki şeye güvenir.

Arkadaş, Türkiye en zayıf olduğu sanılan bir zamanda en güçlü olduğunu kanıtlamıştır. Bu, ordusu sayesinde olmuştur. Ordumuz vatan için zafer kazanmıştır. Bu olay Türkiyenin olağanüstü canlılığına, kutsal kararlılığına en açık seçik kanıtıdır.

Arkadaşlar, komutanızdaki ordular kahramanlığına gerçekten güvenilir ordulardır. Bu ordular tarihte benzeri görülmemiş kahramanlıklar, özveriler göstermiştir. Şanlı zaferler kazanmışlardır. Milletin ve ülkenin minnet ve şükranlarını hak etmişlerdir.

Güzel ahlaklı olmalı, manevi değerlere sahip çıkmalıdır

Her şeyden önce maneviyat, kalp ve vicdan gücü yüksek tutulmalıdır.

Müsbet bilimlerin temellerine dayanan, güzel sanatları seven, fikir terbiyesinde olduğu kadar beden terbiyesinde de kabiliyeti artmış ve yükselmiş olan erdemli, kudretli bir nesil yetiştirmek ana siyasetimizin açık dileğidir.

Milli Eğitimin gayesi yalnız hükümete memur yetiştirmek değil, daha çok memlekete ahlaklı, karakterli, cumhuriyetçi, inkılâpçı, olumlu, atılgan, başladığı işleri başarabilecek kabiliyette, dürüst, düşünceli, iradeli, hayatta rastlayacağı engelleri aşmaya kudretli, karakter sahibi genç yetiştirmektir. Bunun için de öğretim programları ve sistemleri ona göre düzenlenmelidir. (1923)

Gerçekten de, ahlakiyet özel fertlerden ayrı ve bunların üstünde, ancak toplumsal, milli olabilir. Milletin toplumsal düzen ve sükunu, hal ve gelecekte refahı, mutluluğu, selameti ve dokunulmazlığı, uygarlıkta ilerlemesi, yükselmesi için insanlardan her konuda bilgi, gayret nefsin feragatini gerektiği zaman seve seve nefsinin fedasını talep eden milli ahlaktır. Mükemmel bir millete milli ahlakın gerekleri o millet fertleri tarafından adeta muhakeme edilmeksizin vicdani, duygusal bir nedenle yapılır. En büyük milli duygu, milli heyecan işte budur. Millet analarının, millet babalarının, millet öğretmenlerinin ve millet büyüklerinin evde, mektepte, orduda, fabrikada, her yerde ve her işte millet çocuklarına, milletin her ferdine bıkmaksızın ve mütemadiyen verecekleri milli terbiyenin amacı, işte bu yüksek milli duyguyu sağlamlaştırmak olmalıdır. Ahlakın milli, toplumsal olduğunu söylemek ve maşeri vicdanın bir ifadesidir demek, aynı zamanda ahlakın kutsal sıfatını da tanımaktır.

Hoşgörülü olmalıdır

Samimi ve meşru olmak şartıyla her fikre hürmet ederiz. Her kanaat bizce muhteremdir.

Eğitime önem vermelidir

En mühim ve feyizli vazifelerimiz millî eğitim işleridir. Millî eğitim işlerinde mutlaka muzaffer olmak lâzımdır. Bir milletin hakikî kurtuluşu ancak bu suretle olur. (1922)

Milletimizin siyasî, toplumsal hayatında, milletimizin fikrî terbiyesinde rehberimiz ilim ve teknik olacaktır.

Mektep sayesinde, mektebin vereceği ilim ve teknik sayesindedir ki Türk Milleti, Türk sanatı, ekonomisi, Türk şiir ve edebiyatı, bütün güzelliğiyle gelişir.

Okul genç dimağlara, insanlığa hürmeti, millet ve memlekete muhabbeti, şeref-i istiklâli öğretir.

En büyük savaş, cahilliğe karşı yapılan savaştır.

Öğretmenlik ömür boyu sürecek bir öğrenciliktir.

Toplumun düşmanı cehalet, cehaletin düşmanı öğretmendir.

Geleceğin güvencesi sağlam temellere dayalı bir eğitime, eğitim ise öğretmene dayalıdır.

İnsanlar sadece maddi değil, özellikle bu maddi kuvvetin içerdiği manevi kuvvetin etkisiyle yapıcıdırlar. Milletler de böyledir. Manevi kuvvet özellikle bilim ve inançla yüksek bir biçimde gelişir. Öyleyse hükümetin en verimli ve en önemli görevi eğitim işleridir. Bu yolda başarılı olmak için öyle bir program izlemek zorundayız ki, o program milletin bugünkü haline, toplumsal ve hayati ihtiyaçlarına, çevre koşullarına, çağın gereklerine uyum sağlasın, onlara uygun olsun. Bunun için çok büyük, ama hayali ve karışık fikirlerden uzak durup gerçeğe derinliklerini görerek bakmak, dokunmak gerekir. (1.3.1922, TBMM I. Dönem, 3. Toplantı yılını açılış konuşması)

Bu ülkenin gerçek sahibi ve toplumumuzun temel öğesi köylüdür. İşte bu köylü bugüne dek eğitimden yoksun bırakılmıştır. Öyleyse bizim izleyeceğimiz eğitim siyasetinin temeli önce cehaleti yok etmektir. Ayrıntıya girmekten kaçınarak bu fikrimi birkaç sözcükle açıklamak için diyebilirim ki, genel olarak tüm köylüye okuma, yazma öğretmek, vatanını, milletini, dinini, dünyasını tanıyacak kadar coğrafya, tarih, din ve ahlak bilgisi vermek, dört işlemi öğretmek eğitim programımızın ilk hedefidir. Efendiler, bu hedefe ulaşmak eğitim tarihimizde kutsal bir aşama olacaktır. Bir yandan cahilliği yok etmeye çalışırken öbür yandan da ülke çocuklarını toplumsal ve iktisadi yaşamda etkili ve yararlı duruma getirmek için gerekli olan ilk bilgileri pratik olarak verme yöntemi, eğitimimizin temel ilkesini oluşturmalıdır. Efendiler, uygar, çağdaş bir toplumun bilim ve kültür yolunda bu kadarla yetinemeyeceği kuşkusuzdur. Milletimizin gelişme dehası ve bundan ötürü layık olduğu uygarlık düzeyine çıkması doğal olarak yüksek meslekten insanlar yetiştirmek ve milli kültürümüzü yüceltmekle olanaklıdır. (1.3.1922, TBMM, 1. Dönem 3. toplantı yılını açılış konuşmasından)

Sanata önem vermelidir

Sanatsız kalan bir milletin hayat damarlarından biri kopmuş demektir.

Efendiler siz hayatınızda mebus olabilirsiniz, bakan olabilirsiniz, hatta cumhurbaşkanı olabilirsiniz. Fakat hiçbir zaman sanatkar olamazsınız.

Müsbet bilimlerin temellerine dayanan, güzel sanatları seven, fikir terbiyesinde olduğu kadar beden terbiyesinde de kabiliyeti artmış ve yükselmiş olan erdemli, kudretli bir nesil yetiştirmek ana siyasetimizin açık dileğidir.

Türk Milletinin yürümekte olduğu terakki ve medeniyet yolunda elinde ve kafasında tuttuğu meşale, müsbet ilimdir. Bunun içindir ki milletimizin yüksek karakterini, yorulmaz çalışkanlığını, doğuştan zekasını, bilime bağlılığını, güzel sanatlara sevgisini, milli birlik duygusunu, her zaman ve her türlü vasıta ve tedbirlerle besliyerek geliştirmek milli ülkümüzdür.

Bir milleti yaşatmak için birtakım temel işlere ihtiyaç vardır ve bilirsiniz ki bu temel işlerin en önemlilerinden biri sanattır. Bir millet sanattan ve sanatkardan yoksunsa tam bir hayatı yok demektir. Böyle bir millet bir ayağı topal, bir kolu çolak, sakat, aksayan biri gibidir. Hatta söylediklerim, söylemek istediklerimi belirtmeye yeterli bile değildir. Sanatsız kalan bir milletin hayat damarlarından biri kopmuş olur. Yalnız şunu söyleyeyim ki, sanatkar yetiştirmek milletlere yetmez... Bir millet sanata önem vermediği sürece felakete mahkumdur. Pek çok kimse felaketin derecesini anlamaz. Anladığında da nice korkunç bir çaba harcamak zorunda olduğunu kestiremez.

Spora önem vermelidir

Efendiler, cihanda spor yaşamı, spor alemi çok önemlidir... Ben size ulus bakımından, ülke evlatları yönünden sporculuğun benim gözümde ne kadar önemli olduğunu anlatmak için şunu diyebilirim. Kutsal vatanı, Türk Milletinin yüksek onurunu ve çıkarlarını savunan ordudur. Bundan daha önemli, bundan daha yüce bir dayanak noktası düşünülebilir mi? Özellikle bugünkü Cumhuriyet Ordusundan söz edilirken bundan daha yüce bir kuvvet tasarlanabilir mi? İşte bu değerli, bu yüksek, bu yüce kuvvetin önünde size seslenerek diyorum ki, tüm millet ve tüm ülke evlatlarını sporcu yapmak için harcanan gayretin önemi ve kutsallığı aynı derecede değerli ve önemlidir. (30.9.1926, Çankayada Türk İdman Cemiyetleri İttihadı heyetine hitaben yaptığı konuşmasından)

Aktaran

KÖKTÜRKLER

 

CUMHURİYET DÖNEMİNDE TÜRK GENÇLİĞİ

Kurtuluş Savaşının zaferle sona ermesinin ardından, yurt içinde çok daha önemli bir mücadele başladı: Bağımsızlığını kazanan bu yeni devleti güçlendirmek ve yükseltmek. Bu dönemde kültürel, ekonomik ve toplumsal pek çok reformun aciliyetle yapılması ve bu reformların toplum tarafından kabul görmesinin sağlanması gerekiyordu. Atatürk bu dönemde genç nesil üzerinde önemle durmuş, gençliğin eğitimi ve bilinçlendirilmesi öncelikli konular arasında olmuştur. Cumhuriyetin ilk yılları, başta Atatürk olmak üzere, devlet adamları ve aydınlar için gençliğin Cumhuriyetin koruyucuları olduğu anlayışının hakim olduğu yıllardır. Cumhuriyet gençlere emanet edilmiş ve bu konuda gençliğe büyük ümit bağlanmıştır. Atatürk bu büyük hedefini ise şu şekilde tarif etmişti:

Benim için bir tek hedef vardır. Cumhuriyet hedefi. Bu hedefe varmak için, belirli yoldan yürüyen arkadaşların başarılı olması için, tutulan doğru yolda, namuslu yolda çok çalışmak ve etkin olmak gerekir.

Atatürk, Kurtuluş Savaşı sırasında kazanılan başarıların, Türkiyenin geleceğinin çok aydınlık olacağının en önemli işaretleri olduğuna inanıyordu:

Sizin gibi gençlere malik bulundukça, bu vatan ve milletin, şimdiye kadar elde etmeyi başardığı zaferlerin üstüne çok daha büyük zaferler elde edeceğinden şüphe etmiyorum.

Bağımsızlık mücadelesi ile elde edilen zafer, uzun yıllardır devam eden savaşlardan, ekonomik, politik ve sosyal alanlarda yaşanan büyük çöküşten çok önemli dersler alınmasını sağlamıştı. Bu dersler, hem Cumhuriyet ilkelerinin değerinin ve öneminin kavranmasını sağlayacak, hem ülkemizi bir daha benzer bir duruma düşmekten koruyacak, hem de yine benzeri olaylarla karşılaşılması durumunda bu sıkıntıların nasıl aşılacağını bizlere gösterecek önemli derslerdir. Atatürk de, özellikle gençlerin, Kurtuluş Savaşı boyunca kazanılan tarihi tecrübeleri çok iyi değerlendirmeleri gerektiğine dikkat çekmiştir. Atatürk'e göre, bu tecrübeler gençleri olgunlaştırmış ve onları, sorumluluklarının önemini kavrayabilecekleri bir konuma getirmişti:

Gençlerimiz ve aydınlarımız ne için yürüdüklerini ve ne yapacaklarını öncelikle kendi düşüncelerinde iyice kararlaştırmalı, onları halk tarafından iyice benimsenip kabul edilebilir bir hâle getirmeli, onları ancak ondan sonra ortaya atmalıdır. Ben çok ümitliyim ki, gençlerimiz bunu yapacak derecede yetişkindir. Biliyorum ki ihtiyarlarımız gibi gençlerimizin de tecrübeleri vardır. Zira milletimizin yakın senelere ait gördüğü acı dersler, yakın yılların en yoğun olaylar ile dolu oluşu, devrimizin gençlerini eski devirlerin ihtiyarları kadar ve belki onlardan fazla olayın şahidi, dolayısıyla gençliğimizi ihtiyarlar kadar tecrübe sahibi yaptı.Herhangi bir gencimiz yaşadığı devrin belki üç katı oranında olaya şahit olduğu için her gencimiz üç misli yaş sahibi sayılabilir, onları da ihtiyarlar gibi tecrübeli kabul edebiliriz. Gençliğimizin sahip oldukları bu tecrübelerden istifade ederek çalışkan, memlekete faydalı ve büyük imanla donatılmış olarak vazifelerini hakkıyla yerine getireceklerine eminim.

Biz her şeyi gençliğe bırakacağız... Geleceğin ümidi, ışıklı çiçekleri onlardır. Bütün ümidim gençliktedir.

Cumhuriyetin övüncü olan Türk gençliği, Türklük bilincinin doruğa ulaştığı Atatürk döneminde, dinamik, çalışkan, bilimi kendine yol gösterici tanımış, çağdaş, her şeyini ulusuna adamış, ulusunu uygarlık seviyesinin üstüne çıkarmayı kendisine ülkü edinmiş bir gençlikti. Ulusun gerçek gücünü ve enerjik cevherini temsil ediyordu. Nitekim ilerleyen yıllarda Türk gençliği Atatürk'ün bu güvenini boşa çıkarmamış, yıkılmış ve harap olmuş vatan topraklarından, ilerlemiş ülkeler seviyesine ulaşmak için gücünün son noktasına kadar çalışan bir güç haline gelmiştir. Özellikle de Cumhuriyetin kuruluşundan Atatürk'ün aramızdan ayrıldığı 1938 yılına kadar geçen süre Türk Milletinin çağdaş bir ülke olma amacıyla büyük reformlara imza attığı, dinamik bir dönem olmuştur. Atatürk'ün Türk gençliğine hitap ettiği bazı konuşmaları şu şekildedir:

Atatürk Sivas Kız Öğretmen Okulu öğrencileriyle.

Gençler için vatanî işlerde ölmek söz konusu olabilir. Lâkin korkmak asla! (1919)

Gelecek için hazırlanan vatan evlâtlarına, hiçbir güçlük karşısında yılmayarak tam bir sabır ve metanetle çalışmalarını ve öğrenim gören çocuklarımızın ana ve babalarına da yavrularının öğreniminin tamamlanması için hiçbir fedakârlıktan çekinmemelerini tavsiye ederim.

Gençler cesaretimizi takviye ve idame eden sizlersiniz. Siz, almakta olduğunuz terbiye ve irfan ile insanlık ve medeniyetin, vatan sevgisinin, fikir hürriyetinin en kıymetli timsali olacaksınız. Yükselen yeni nesil, istikbal sizsiniz. Cumhuriyeti biz kurduk, onu yükseltecek ve yaşatacak sizsiniz.

Atatürk'e göre, Türkiyenin geleceğini emanet ettiği gençlerin eğitimi çok önemliydi. Her fırsatta üniversite ve lise öğrencileri ile biraraya gelen Atamız, üstte Ankara Hukuk Fakültesine altta ise İzmir Kız Lisesine yaptığı ziyaretler esnasında görülmektedir.

Atatürk gösterdiği yola uydukları takdirde, gelecek nesilleri güzel günlerin beklediğine de değinerek gençleri bu yolda kararlı adımlarla ilerlemeye teşvik etmiştir.

Asla şüphe yoktur ki Cumhuriyetin gelecek evlâtları bizden daha çok rahata kavuşmuş ve bahtiyar olacaklardır. (1927)

Atatürk'ün Türk gençliğine inancını ve güvenini gösteren bir önemli olay da Hatay davası sırasında gerçekleşmiştir:

Fransız komiseri Ponçet Ankara'yı ziyareti sırasında, Ankara Palas'a uğrayan Atatürk ile karşılaşır. Atatürk Ponçetyi masasına davet eder. Günün önemli sorunu Hatay meselesidir. Fransız Hükümeti zorluklar çıkarmakta, bu sorunun barış içinde çözülmesine engel olmaya çalışmaktadır. Atatürk masasında bulunan Ponçetye şu şekilde hitap eder:

- Hatay işi benim şahsi davamdır ve Beni üzüyorsunuz. Korkarım ki beni, meseleyi başka türlü halle mecbur bırakacaksınız.Atatürk bu sözleri yüksek sesle Türkçe söylüyor ve çevresindeki insanlar da onu dinliyordu. Atatürk'ün Frans'anın Suriye komiseri Ponçetye karşı beni üzüyorsunuz sözü salonda çok geniş bir etki oluşturdu. Orada bulunan bir genç ayağa kalkarak, oldukça yüksek bir sesle şöyle dedi:

- Atatürk üzülme, arkanda biz varız!

Atatürk yerinde başını sesin geldiği tarafa doğru çevirdi. Kaşları kalkmış, çehresi sevgi ile dolu olarak gence şöyle cevap verdi:

- Biliyorum çocuğum, onu bildiğim için ki böyle konuşuyorum.

Bu örnekten de Atatürk'ün arkasında gençlerden oluşan büyük bir kuvvet olduğunu bildiğini anlarız.

Atatürk e göre, Türkiye nin geleceğini emanet ettiği gençlerin eğitimi çok önemliydi. Her fırsatta üniversite ve lise öğrencileri ile biraraya gelen Atamız, üstte Ankara Hukuk Fakültesi ne altta ise İzmir Kız Lisesi ne yaptığı ziyaretler esnasında görülmektedir.

Eğitimin Önemi

Kitabın başında da vurguladığımız gibi, gençlik bir milletin varlığının devamını sağlayan çok önemli bir güçtür. Ancak bu gücün gereği gibi kullanılabilmesi ve millete fayda sağlayabilmesi için gençlerin iyi bir eğitim almaları, bilinçlendirilmeleri ve iyi yönlendirilmeleri gereklidir. Aksinin o ülke için nasıl gelişmelere neden olabileceğinin örnekleri yakın geçmişimizde yaşanmıştır. Yeterince bilinçlenmemiş, milli ve manevi değerlerden uzaklaşmış gençlerin tehlikeli ideolojilerin etkisinde kalmaları, ülkenin güvenliğini ve bütünlüğünü tehdit eden bir unsur haline gelmiştir.

Bu nedenledir ki Atatürk gençliğin iyi yetiştirilmesini ve bilinçlendirilmesi gerektiğini sıkça tekrarlamıştır. Doğru bilgilerle ve müspet fikirlerle aydınlatıldığında gençliğin Türk Milletinin yükselişinde önemli bir rol oynayacağını hatırlatmıştır:

Gençliği kesinlikle ideal sahibi ve ülkeyle ilgili olarak yetiştirmek herkesin, hepimizin, her devlet adamının başta gelen görevidir. Gençliği yetiştiriniz. Onlara bilim ve kültürün pozitif düşüncelerini veriniz. Geleceğin aydınlığına onlarla kavuşacaksınız. Hür fikirler uygulamaya konulduğu vakit Türk Milleti yükselecektir.

Atatürk aynı zamanda Türk gençliğinin öncelikli olarak kendi benliğine, milli geleneklerine, ulusun birlik ve bütünlüğüne zarar verebilecek düşman unsurları tanıması ve bunlarla mücadele yöntemlerini öğrenmesi gerektiğine de dikkat çekmiştir:

Gençlerin muhakkak bir meslek sahibi olması gerektiğine inanan Atatürk, Adana Kız Enstitüsü nü gezerken.

Yetişecek çocuklarımıza ve gençlerimize, görecekleri öğretimin sınırları ne olursa olsun, en evvel ve en esaslı olarak Türkiyenin istiklâline, kendi benliğine, millî geleneklerine düşman olan unsurlarla mücadele etmek lüzumu öğretilmelidir.

Çocuklarımız ve gençlerimiz yetiştirilirken onlara özellikle varlığıyla, haklarıyla, birlik ve bütünlüğüyle çelişen tüm yabancı öğelerle mücadele zorunluluğu, milli görüşleri derinlemesine bilerek her karşı görüş önünde şiddetle ve özveriyle savunma zorunluluğu telkin edilmelidir. Yeni kuşakların ruh gücüne bu nitelik ve yeteneklerin aşılanması önemlidir. Hayatlarını sürekli ve müthiş bir mücadele biçiminde belirleyen milletlerin felsefesi, bağımsız olmak ve mutlu kalmak isteyen her millet için bu nitelikleri çok şiddetli olarak gerektirmektedir. (16.7.1921 Maarif Kongresini açış konuşmasından)

Gençlerin bu şekilde bilinçlendirilmesi için ise, yalnızca gençlere değil, elbette toplumun pek çok kesimine önemli görevler düşmektedir. Genç nesil bilgisizlik veya yanlış bilgilendirmeler nedeniyle, diğer insanlara kıyasla daha kolay yönlendirilebilmektedir. Gençlerin yanlış yönlendirmelerden korunabilmelerinde ve kendilerinden beklenilen sorumlulukları tam olarak yerine getirebilmelerinde alacakları temel eğitim belirleyici rol oynamaktadır. Bu nedenle, gençlerin vatan ve millet sevgisini özümseyebilecekleri, tarih bilincine sahip olabilecekleri, kültürel mirasımızın değerini kavrayabilecekleri, devlete hizmet anlayışlarını geliştirebilecekleri, en önemlisi zararlı ideolojilerin telkinlerinden korunabilecekleri bir eğitim imkanına sahip olmaları gereklidir. Gençlerin bu bilinci almaları sağlanmadan onlardan beklenti içerisinde olmak doğru olmaz. İşte Atatürk'ün yaptığı budur. Atatürk gençlere çok güvendiğini, onları ülkemizin geleceğinin güvencesi olarak gördüğünü söylerken, öncelikle gençlerin doğru şekilde bilinçlendirilmeleri gerektiğini vurgulamıştır. Atatürk bu eğitim ve bilinçlendirilmenin sonucunda ortaya çıkacak olan irfan ve kültür ordusunun milletin geleceğini şekillendirecek kadar üstün bir güce kavuşacağını söylemiştir:

Memleketimizi, toplumumuzu gerçek hedefe, mutluluğa eriştirmek için iki orduya ihtiyaç vardır. Biri vatanın hayatını kurtaran asker ordusu, diğeri milletin geleceğini yoğuran kültür ordusu...

Bir millet irfan ordusuna sahip olmadıkça, muharebe meydanlarında ne kadar parlak zaferler elde ederse etsin, o zaferlerin kalıcı sonuçlar vermesi ancak irfan ordusuna bağlıdır.

Atatürk eğitim ile cahilliğin yok edilmesinin, bir milleti esaretten hürriyete kavuşturan önemli bir güç olduğunu hatırlatarak gençlerimizin iyi bir eğitim almalarının ne derece hayati bir önem taşıdığına dikkat çekmiştir:

Gençlerin milli tarih bilincini kazanmalarının önemine sık sık dikkat çeken Atamız, Adana Kız Enstitüsü nde bir tarih dersini izlerken.

Eğitimdir ki, bir milleti ya hür, bağımsız, şanlı yüksek bir toplum halinde yaşatır ya da bir milleti esaret ve sefalete terk eder.

Milli Eğitim programımızın, Milli Eğitim siyasetimizin temel taşı, cahilliğin yok edilmesidir.

Bir ulusun yüksek medeniyet seviyesine ulaşmasında, iyi yetişmiş, bilgili, kültürlü insan unsurunun önemi son derece büyüktür. Bu sebeple sağlam, üstün kaliteli ve milli kültürümüzün esaslarıyla çağdaş medeniyetin ileri teknolojisini birleştiren bir öğretim sistemiyle gençlerimizin yetiştirilmesi şarttır.

Genç bir nüfusa sahip olmak Türkiye Cumhuriyeti için büyük bir kuvvet ve güçtür. Ancak bu gençlerin doğru yönlendirilmesi, dış ve bölücü güçlerin, ülke aleyhine faaliyet gösteren ideolojilerin ve grupların etkisi altında kalmalarının engellenmesi gerekir. İşte Atatürk'ün, kültür devriminin üzerinde durmasının ve eğitime öncelik vermesinin nedeni budur.

Hedefe yalnız çocukları yetiştirmekle ulaşamayız! Çocuklar geleceğindir. Çocuklar geleceği yapacak adamlardır. Fakat geleceği yapacak olan bu çocukları yetiştirecek analar, babalar, kardeşler hepsi şimdiden az çok aydınlatılmalıdır ki, yetiştirecekleri çocukları bu millet ve memlekete hizmet edebilecek, yararlı ve faydalı olabilecek şekilde yetiştirsinler! Hiç olmazsa yetiştirmek lüzumuna inansınlar! Okullardan başka; gazeteler, küçük dergiler köylere kadar yayınlanıp dağıtılmalıdır. Bizim köylümüz ne gazete ne dergi v.s. okumaz. Bilenler bilmeyenleri toplayıp, okutmayı, onlara okumayı anlatmayı bir vazife bilmelidir. 1923

Atatürk'ün eğitimin önemine dikkat çektiği sözlerinden diğer bir tanesi ise şu şekildedir:

İnsanlar sadece maddi değil, özellikle bu maddi kuvvetin içerdiği manevi kuvvetin etkisiyle yapıcıdırlar. Milletler de böyledir. Manevi kuvvet özellikle bilim ve inançla yüksek bir biçimde gelişir. Öyleyse hükümetin en verimli ve en önemli görevi eğitim işleridir. Bu yolda başarılı olmak için öyle bir program izlemek zorundayız ki, o program milletin bugünkü haline, toplumsal ve hayati ihtiyaçlarına, çevre koşullarına, çağın gereklerine uyum sağlasın, onlara uygun olsun. Bunun için çok büyük ama hayali ve karışık fikirlerden uzak durup gerçeğe derinliklerini görerek bakmak, dokunmak gerekir.

 

Atatürk'ün Gençliğe Hitabesi

Ey Türk Gençliği!

Birinci vazifen, Türk istikbalini, Türk Cumhuriyetini, ilelebet, muhafaza ve müdafa etmektir. Mevcudiyetinin ve istikbalinin yegane temeli budur. Bu temel, senin en kıymetli hazinendir. İstikbalde dahi, seni, bu hazineden mahrum etmek isteyecek, dahili ve harici bedbahtların olacaktır. Bir gün, istikbal ve Cumhuriyeti müdafaa mecburiyetine düşersen, vazifeye atılmak için, içinde bulunacağın vaziyetin imkan ve şeraitini düşünmeyeceksin! Bu imkan ve şerait, çok namüsait bir mahiyette tezahür edebilir. İstiklal ve Cumhuriyetine kastedecek düşmanlar, bütün dünyada emsali görülmemiş bir galibiyetin mümessili olabilirler. Cebren ve hile ile aziz vatanın bütün kaleleri zaptedilmiş, bütün tersanelerine girilmiş, bütün orduları dağıtılmış ve memleketin her köşesi bilfiil işgal edilmiş olabilir. Bütün bu şeraitten daha elim ve daha vahim olmak üzere, memleketin dahilinde iktidara sahip olanlar gaflet ve delalet ve hatta hıyanet içinde bulunabilirler. Hatta bu iktidar sahipleri şahsi menfaatlerini, müstevliler siyasi emelleriyle tevhit edebilirler. Millet fakru zaruret içinde ve bitap düşmüş olabilir.

Ey Türk istikbalinin evladı! İşte, bu ahval ve şerait içinde dahi, vazifen, Türk istiklal ve Cumhuriyetini kurtarmaktır! Muhtaç olduğun kudret, damarlarındaki asil kanda mevcuttur.

Mustafa Kemal ATATÜRK

 

Gençliğin Atamıza Cevabı

 

Ey Büyük Ata,

Varlığımızın en kutsal temeli olan, Türk İstiklâl ve Cumhuriyetinin sonsuz bekçisiyiz. Bu karar, değişmez irademizin ilk ve son anlatımıdır. İstikbâlde, hiçbir kuvvet bizi yolumuzdan döndürmeyecektir. Bizler, bütün hızımızı senden, ulusal tarihimizden ve ruhumuzdaki sönmez inanç ateşinden alıyoruz. Senin kurduğun güçlü temeller üzerinde attığımız her adım sağlam, yaptığımız her atılım bilinçlidir. En kıymetli emanetimiz olan, Türk İstiklâl ve Cumhuriyeti, varlığımızın esası olarak, eğilmez başların, bükülmez kolların, yenilmez Türk evlatlarının elinde sonsuza dek yaşayacak ve nesillerden nesillere devredilecektir. İstiklâl ve Cumhuriyetimize kastedecek düşmanlar, en modern silahlarla donanmış olarak, en kuvvetli ordularla üzerimize saldırsalar dahi, ulusal birliğimizi ve yenilmez Türk gücünün zerresini bilesarsamayacaktır. Çünkü, bu aziz vatanın toprakları üzerinde yetişen azimli ve inançlı Türk gençliği, dökülen temiz kanların ve Cumhuriyet devrimlerimizin aydın ürünleridir. Vatanın ve milletin selameti için her zorluğa iman dolu göğsümüzü germek, gerçek amacımız olacaktır.

 

Ey Türk'ün büyük Atası !

 

İstiklâl ve Cumhuriyetimizi korumak gerektiği zaman, içinde bulunacağımız durumlar ve şartlar ne olursa olsun, kudret ve cesaretimizi damarlarımızdaki asil kandan alarak, bütün engelleri aşıp her güçlüğü yenmek azmindeyiz.

Türk gençliği olarak özgürlüğün, bağımsızlığın, egemenliğin, Cumhuriyet ve devrimlerin yılmaz bekçileriyiz. Her zaman, her yerde ve her durumda Atatürk ilkelerinden ayrılmayacağımıza, çağdaş uygarlığa geçmek için bütün zorlukları yeneceğimize, namus ve şeref sözü verir, kendimizi büyük Türk ulusuna adarız.

Türkçü -Milliyetçi Kemalist Türk Gençliği

Aktaran

 

KÖKTÜRKLER