Serhat KEMAL / TARİHÇİ YAZAR/KÖKTÜRKLER AKADEMİSİ

kürde fırsat verme yarab,
hainlik onun özündedir,
ayağını çarık sıksın,
başına güneş geçsin,
karnı doymasın,
ol çeşmeden gavur içsin,
tırtat içsin, ermeni içsin,süryani içsin,
kürde nasip olmasın....

Yukarıdaki dizeler bizleri şaşırtmasın ve başka düşüncelere sevk etmesin.İlk bakışta bir Kürt düşmanlığının bir örneği gibi görününen bu dizelerin arkasında yatan gerçek Kürt etnisitesi ,yani dolasıyla türk etnisitesinin realitesinden başka bir şey değildir.Anadoluda başta karamanoğulları olmak üzere türk boyları,kafkaslarda ,Avar ,Kumuk ,Azeri(Oğuzeri), karakoyunlu ,dodurga,avşar,ahıskalı,terkeme gibi Oğuz türkleri ve ortadoğu ile mısırda hakim tolunoğulları,celayiroğulları,akkoyunları ve memluklu türklerini(Ed devlet-üt Türkiyya) yok etmek için dönme ve devşirme paşaları komutasındaki sırp ve  dönme tuyaglarını saldırtan Osmanlı divan yönetimidir.Kendisi için en büyük tehlike olarak Türk,Türkmen ve Gerçek Kürt boylarını tehlike olarak görmüş ve hepsini topyekün "Türkistan Horasan Etrakı" olarak nitelemiştir.A.K.Meramın Padişah anaları kitabında anlattığı gibi dini ve mezhebi duyguları herzaman kıstas yaparak karar veren ve öz babası 2.Beyazıtı boğdururak tahta çıkan ve annesi Trabzonlu rum olan Yavuz Sultan Selimin devşirme,İçoğlanları ve dönmelerden oluşan adamları paşa,beylerbeyi,sancakbeyi,serasker,sipahiağası,subaşı ve derebeyi olarak tüm Türk coğrafyalarında özünde şamanist inançlara sahip  tümTürk boylarına karşı sefer açmıştır.
Kafkasyadaki saf oğuz Türklerinden oluşan Azeri Türklerini ve Karamanoğlu Türk boyuna yaptıklarından sonra ,Ortadoğuda kendisine tehlike olarak gördüğü Memluklu Türklerini ve onun birleşik Türk-Türkmen-Etrak cephesini ,ermenilerin,rumların ve süryanilerin de yardımıyla 24 Ağustos1516 da Halep yakınlarında Merc-i dabık denilen yerde, paralı lejyonleri olarak ordusunda yer alan sırp ve ermenilerin yan kuşatmaları ve hileleri ile yenmiştir.Önceden buradaki Kürt boylarının da kendisine yardım edeceğini uman Yavuz sultan selim ,Kürtlerin, emmoğluları yani kardeşleri türklerin ve türkmenlerin yanında yer alıp yardım etmediğini görünce çok hiddetlenmiş ve Kürtleri devşirme sırp paşalarına lanetletmiştir. Ermeniler ise yaptıkları yardıklardan dolayı büyük hediye ve özerklik hakları ile ödüllendirilmişler ve bizzat Padişah kiliselerine büyük miktarda altın bağışlamıştır. Süryaniler de aynı şekilde ödüllendirilmişler altın ve hediye bağışlarının yanısıra Tur-Abidin bölgesinin kutsal mekanlığı onaylanmış ve Deyr-ül Zeferan manastırının büyütülmesi için ayrıca para yardımı almışlardır. Onun bu hiddetini fırsat bilen sırp dönmesi Köle sinan paşa ve Yunus paşalar Türklere karşı yardım etmediklerinden dolayı lanetledikleri Kürtleri aşağılayan dizeleri, savaşı dönüşünde Kuzey Suriye de inşa ettirdikleri bir çeşmenin kitabesine kazıtmış ve bu dizeler sizlere , benim bu yazımın başında takdirlerinize sunularak yorumunuza sunulmuştur. Emmoğulları Türklerin yanında yer alarak sırp tugaylarına ve onların dönme paşalarına itaat etmeyen ve osmanlı adı altındaki süryani,mecusi,kıldani ve ermeni askerlerine yardım etmeyen bu Kürt boylarını sevgi ve saygıyla anmak gerekir diye düşünüyorum.

Çünki unutulmaması gereken bir konu da 1517 de kudüsü alan yavuz selim kendisine yataklık yapıp öven yahudilere sonsuz haklar tanımış ve onları ödüllendirerek kudüsün idaresini onlara bırakmıştır. Aynı padişah İstanbulda Hahambaşına İsrailoğularının Osmanlının kadim dostu olduğunu anlatan bir berat vermiştir.Bu berat istanbuldaki Neve Shalom Sinagogunda muhafaza edilmektedir.Ayrıca aynı Padişah annesinin ısrarıyla Trabzondaki Sümela manastıra bağış yapılmasını ve yerli rum ortodoks halkın bölgede her türlü yönetim kadrosunda öncelik verilmesini emretmiştir.
Bütün bunların üzerine Z.Gökalpin şu dizeleri esas olan GERÇEĞİN ta kendisidir;

TÜRKÜ SEVMEYEN Kürt,Kürt

KürtÜ SEVMEYEN TÜRK DE TÜRK DEĞİLDİR
Emmoğlumuzun dikkatine; Eğer bir naylon Kürt hasbelkader bir belediye başkanı olsa veya arkasında birkaçbin kişilik aşiretinin olduğunu söylese bile,eğer bu kişi Kürt ve Türkü öldüren PKK narko terör ve cinayet şebekesine ,katil ve terör örgütü demiyorsa,çete reisinin önünde diz çöküp talimatlarını yerine getiriyorsa ,Türklüğünden utanıp inkar ediyorsa,Kürt kardeşimin yani senin boy kimliğin altına sığınıp kaçakçılık işlerini,avantalarını ve tezgahını yürütüyorsa,Türke düşman ise BİL Kİ;Bu kişi kesinlikle sen Kürt kardeşime de düşmandır.Araştırıp soruşturunca bu kişinin veya aşiretinin,bölgenizde ermeni ,kıldani,süryani,mecusi vs gibi dönme veya devşirme, ya da soysuz bir etnik özürlü insanlar ailesinden olduğu ortaya apaçık çıkacaktır.Kesindir.Aynı yaşta vatani görevini yaparken evine dönen silahsız gençleri kahpece kurşuna dizen,Kürt köylerini basarak masım sivil bebek,yaşlı,kadın ve erkekleri ellerindeki silahlarla tarayarak öldüren,Kürt kızlarından ve genç erkeklerinden dağlarda harem kuranlar,büyük kentlerde ve Turistik merkezlerde içinde kimin olduğuna bakmadan toplu taşıma araçlarına bomba atarak saldıran,otobüs duraklarına ve hangi insanın önünden geçtiğine bakmadan çöp konteynerlerine rasgele kalleşçe bomba koyan,masum Kürt ve türkleri öldüren,

Özel harekat timlerinden tavşan gibi kaçan,onlarla karşılaşıp erkekçe döğüşmektense geceleri onlarca km.lerce yürüyüp aylarca mağaralarda korkakça saklanan,ama masum ve silahsız insanların bulunduğu alışveriş merkezlerini, kime ve kimseye nasıl bir zarar vereceğini dahi düşünmeden bombalayan bir GAYRİİNSAN yani insanlık dışı bu kişiler SİZCE BİR Kürt OLABİLİR Mİ?BENCE HAYIR. O EĞER KürtSE BEN TÜRK DEĞİLİM. ADIM KADAR EMİNİM Kİ ONLAR VİCDANİ VE İNSANİ DUYGULARINI YİTİRMİŞ MAHLUKAT BİR DÖNMELERDİR.VE O ŞEREFSİZLER HALEN EMMOĞLUM KürtÜN ADINI KENDİ KİRLİ ÇIKAR İŞLERİNE ALET ETMEKTEDİRLER.YA YABANCI BİR GİZLİ SERVİS DÜĞMEYE BASMIŞ HADİ BÖYLE YAP DİYE EMRETMİŞ ,YA DA NARKO-ÖRGÜT LİDERLERİNDEN BİRİ BÖLGESEL BİR HESAP PEŞİNDEDİR.ARTIK BUNA TÜRK VE Kürt OYMAKLARININ İNSANLARI KESİNLİKLE MÜSADE ETMEMELİDİR. Çünki gayet iyi bilindiği üzere ,Kürtten nefret edenin Türk olamayacağı gibi,Türk den nefret eden de kesinlikle Kürt olamaz.Bu değişmeyen tek olgudur.

Güneydoğuda bulunan birçok gayrimüslim ve bazı özürlü etnik kökenliler kişi,topluluk ve aşiretlerin olarak 1920 lerde topluca müslümanlığa geçtikleri kayıtlarda bulunmaktadır. Bugün bunlar kendilerine biraz Kürt lehçesinden konuşup, Kürt diyerek geçmişin intikamı peşindeki türk düşmanı Naylon Kürtlerdir.Her Nevruz bayramında bir bahane bularak yapılan provakasyonlarda sokakta milletin ve devletin malı olan elektrik trafolarını yakan,yollarını köprülerini ve binalarını yıkan,Bir Belediye başkanı veya bölücü bir partinin il başkanı olarak da halkı proveke ederek Türk düşmanlığına yol açan konuşmaları yapan ve hele hele Diyarbakırda herkesin TV lerde gördüğü gibi yaşlı bir Kürt annemizi ve yaşlı bir amcamızın suratına taş vurarak döven Emmoğlumuz namuslu ve şerefli bir Kürtolabilir mi?Bence kesinlikle HAYIR.Bunlar naylon Kürt ve onların dönme etnik özürlü dölleridirler.Bu soysuzlar ne  Kürt ne de Türk töresini bilemeyecek kadar Dönme ve din değiştirmiş etnik özürlü Türk-Kürt düşmanlarıdırlar. Ne Türkde, ne de emmoğlumuz Kürdün töresinde YAŞLI BİR KADINI TAŞLA DÖVMEK YOKTUR.Hani halk arasında bir deyim vardır ya BUNU G..... BİLE YAPMAZ işte tam bu davranışın karşılığıdır.

Bunu yapan kendini Kürt olarak yutturan şerefsiz ve namussuzlar , dönmelerin çocukları olan bu geçmişin intikamı peşindeki Naylon Kürtlere karşı, Demokrat, vatanını ve milletini seven,Türk bilincinde olan, duyarlı Kürt kardeşlerimizin derhal harekete geçmelidir. Aynı şekilde sürekli Kürt düşmanlığını işleyip Kürtden nefret eden ve her ortamda provakasyon yapan kişi ve topluluklarda aynen Kürtler arasına sızmış etnik özürlüler gibi Türklerin arasına sızmış ama ata benliklerini unutmayarak Türklük ile örtmeye çalışan bir hırvat veya sırp veya rus devşirmesidir.Yani o da Naylon bir Türktür.Kürt emmoğlumuza sürekli düşmanlık besleyerek toplumu proveke edenler de kesin Türk değillerdir.Sizlere birkaç örnek vermek gerekirse şunlar denebilir.

Zaza kardeşlerimiz 1896da Erzincanlı Keri isimli kendisinin zaza olduğunu söyleyen ama aslında adı Karabet olan bir Taşnak komitacası ajanı tarafından kışkırtılmıştır.Aynı kişi bu sefer Kerim adıyla Elazığdaki sünni Kürt kardeşlerimizi zazalara karşı proveke etmiş ve kısmen başarılı olmuştur.1916 yılında rus ordularına yardım ve yataklık yapan bazı dersimli aşiretlerin başında annesi ermeni olan Alişir,ermeni taşnakların kod adıyla alex isimli sözde bir zaza bulunmaktadır. 1919 yılındaki Paris konferansında Birleşik ve bağımsız Ermenistan-Kürdistantalebinde bulunanlar ermeni Nubar ile yine ermeni dönmesi olan ve sözde Kürtleri temsil ettiğini iddia eden ingiliz Noelin ajanı olan Şerif Paşa vardır.1927 de kurulan Hoybun teşkilatı ise Kürtçenin hiç bir lehçesinde birşey ifade etmezken ermenice Ermeni yurdu demektir.Yani ermeniler bazı Kürtleri kandırmışlar ve kendilerine hizmet ettirmişlerdir.

1930 da Ağrıdaki isyanı örgütleyen ve Kürtler tarafından Doğulu Zilan adıyla anılan kişi bir ermeni-taşnak ajanı olup gerçek adı Ardeşir Muradyandır.Diğer kişi ise zilan Kürt aşiretini kandıran Ermeni Baron Vahandır.Bunlar daha sonra İrana kaçmışlardır.

1937 deki Dersim ayaklanması ise ermeni adı Marcelo Demirjiyan olan Demirci Mustafa Kahmut köprüsünü yakarak başlatmış ve kardeşlerimiz zazaların bazılarının başını yakmıştır.Bunun yanısıra Hozatlı Horen ve başında ermenice yazılmış bir taç ve haç ile ele geçirilen asıl adı Antranik Zangochiyan olan Seyit Rızadır.1970 lı yılarıda Tunceli bölgesinde faaliyet gösteren TİKKO terör örgütünün içindeki Nubar yalım,Aziz demirel,murad(Ohannes)Saskal, Manver demir,(Orhan Bakır-Hrant Dinkin en iyi arkadaşı idi)Armanek Bakırcıyan gibi yüzlerce militanı ve yöneticisinin Ermeni olduğu tespit edilmiştir.Bunların bazılarının ifadelerinde Atalarının Türk ve Kürtlerden intikamı için savaştıkları söylemişlerdir.Kendilerinin ermeni olduklarından onur duyduklarını ve evde bunun aileleri tarafından kendilerine çocukluklarından itibaren aşılandığını belirtmişlerdir. PKK içindeki sayısız ermeni dönmelerinden oluşan lider ve yönetici kadrosunun bulunduğu Hoffmannın Armenians in Turkey Today isimli eserinde bahsedilmektedir.Bu eserde açıkca Kürt köylerindeki çoluk çoçuk emmoğullarımızın katli emrini veren A.Öcalanın Halfetinin ömerli köyündeki annesinin ermeni yetimi olarak urfada büyütüldüğü,Mahsun Korkmazın Ovannes Hacıyan,Murat Karayılanın Murad Karabetyan, Ş.Sakıkın Apo isimli kitabında Kuzey Irak operasyonunuda yaralı bir şekilde mağarada bekletilen dağa kandırılrak çıkarılmış 17 Kürt gencini öldürebilecek vicdana sahip Cemil Bayıkın Gregori Kevorkyan ve ilk kurucuları olan DDKD içindeki Türk isimli kişilerin etnik kökeninin ise ermeni ve süryani oldukları iddia edilerek açıklanmaktadır.Bugün halen sözde manga ve bölge çapulcularının büyük kısmının Ermenistandan, Suriye ve Lübnandn gelen ermeni ,kıldani ve süryani kökenlilerin linde olduğu zavallı aldatılmış Kürt kardeşlerimizin gençlerinin bunların emrinde faşistce baskıyla tutuldukları iddia edilmektedir. Kürt KARDEŞLERİMİZİN SAĞDUYUSUNA SUNULUR!!!!!! 

Yani sözün özü Türk ile Kürt etle tırnak,etle kemik gibidir ayrılamaz,ayrılırsa canlılık özelliğini yitirir. Yaşayamaz.Ailenin kökü kurur,soyu tükenir can damarları zamanla yok olur.Türkle Kürt doğaya hayat veren suyu oluşturan oksijen ve hidrojendirler. Birlikte can verir, canan verir bütünleşir,birleşir,ürer,canlanır ve evrenselleşirler.
Aynı şekilde sürekli Kürt düşmanlığını işleyip Kürtden nefret eden ve her ortamda provakasyon yapan kişi ve topluluklarda aynen Kürtler arasına sızmış etnik özürlüler gibi Türklerin arasına sızmış ama ata benliklerini unutmayarak Türklük ile örtmeye çalışan bir ermeni,bir rum,bir mecusi, bir hırvat veya sırp veya rus devşirmesidir.Yani o da Naylon bir Türktür.Kürt emmoğlumuza sürekli düşmanlık besleyerek toplumu proveke edenler de kesin Türk değillerdir.Yani sözün özü Türk ile Kürt etle tırnak,etle kemik gibidir ayrılamaz, ayrılırsa canlılık özelliğini yitirir. Yaşayamaz. Ailenin kökü kurur,soyu tükenir can damarları zamanla yok olur.Türkle Kürt doğaya hayat veren suyu oluşturan oksijen ve hidrojendirler. Birlikte can verir, canan verir bütünleşir, birleşir, ürer, canlanır ve evrenselleşirler.

EMMOĞLUMUZ KürtLER KİMDİR


Ünlü Kürt düşünürü ve önderi Emmoğlumuz M:Sekbanın dediği gibi Turani olarak Türklerin bir boyu olan ve su katılmamış bir TürkistanTürkmenistan çıkışlı Türk Töresini halen yaşayan yaşayan emmoğlumuz Kürtler , her ne kadar Kurmançi,sorani,lolani,zaza ve yüzlerce de aşiret ismiyle anılırlarsa anılsınlar bile,onlar bizim birincil akrabalarımız olup kadim ortak kaderimizi tarihsel süreçte birlikte yaşadığımız ve yaşayacağımız öz kardeşlerimizdir.

Onlar ,bizimle değişik coğrafyalara göçmüş,bizimle at sırtında Asyadan Orta Avrupaya kadar gitmiş,birlikte ayran ve kımız içip şişlik et kızartıp yediğimiz, birlikte gökyüzüne bakıp tanrıdan istekte bulunduğumuz,Çolpan yıldızını geceleni beraberce takip ettiğimiz ,At-Avrat-Ok isimli Oğuz Han yasasını birlikte uyguladığımız,Ok ve yay ile At ve Avratın ne kadar hayatımız en önemli parçası olduğuna karar verdiğimiz,Aynı destanları anlattığımız,aynı ninnilerle çocuklarımızı büyüttüğümüz,aynı Köktürk alfabesiyle anılarımızı kazıdığımız taş anıtlarımızı ve balballarımızı, Elegeş nehri kenarına, orhun, selenga ve Tanrı dağları etekleri ile Kafkaslara , Tuna boylarına ve Orta Avrupa steplerine diktiğimiz ,Aynı su kaynağının ve Kayın ağacının kutluluğuna inanarak dilek bezi bağladığımız, toyumuzda,doğumda,ölümde ve nice özel kutlu günlerimizi birlikte kutladığımız,ayrı ve gayrı tanımadığımız,kolkola girerek coşkuyla halay çektiğimiz,kopuz çaldığımız, yapılan savaşlarda ve yeni coğrafyalarda et ile kemik gibi birbirine yapışık olan,nice devletleri birlikte kurduğumuz ve en sonunda emperyalistleri son vatan toprağından birlikte kovduğumuz ve bugün emperyalizmin kucağına oturmayan şerefli, namuslu,bayrağını,tarihini ve devletini seven bu yurtsever birincil akrabalarımız yani emmoğullarımız , artık tüm dünya coğrafyalarında her alanda ve her çeşit somut kanıtlarla, hem bizimle birlikte benliklerini savunan ve emperyalizme hayır diyen,hem de emperyalizmin hizmetinde olmaktan gocunmayan benliksiz hainnaylon turnusol Kürtlere ve onların organizasyonlarına karşı mücadele edenlerdir.

 Onların bu şanlı mücadelelerini biz Türkler destekliyor,yanlarında omuz omuza durup sevgiyle selamlıyor,dünya durana kadar emmoğullarımızla bizi kimsenin birbirimize düşüremeyeceğini haykırıyoruz. Nitekim 2006 yılında Dicle üniversitesince yapılan bir araştırmada Güneydoğu Anadolunun çeşitli illerdeki halkın yarıdan fazlası Türk üst kimliğinie sahip olduğu ve Türkçe konuştuğunu söylemiş, az bir kesim Kürt alt boyundan olmasına rağmen ,Kürt lehçesini bilmediğini ve Türkçe konuştuğunu bildirmiştir.AB ve Emperyalistler ile onun işbirlikçilerine duyurulur.
Türkün olmadığı hiçbir yeryüzü coğrafyasında Kürte de raslanmamıştır.Nerede Türk varsa orada Kürt de vardır

NAYLON VE TURNUSOL KürtLER İLE KürtÇÜLER KİMLERDİR?

Turnusol Kürtler her Emperyalist devletin, kişinin ve kuruluşun çıkarları için birbenbire onların menfaatlerinin somut rengine bürünen alan kimliksiz ve şırınga edildikleri ölçü kadar renk tutanlardır.Naylon Kürtler ise Kürtçe konuşan ama ataları ermeni,süryani,kıldani,mecusi ve binbir bilmem ne olan dönmeler olup,bunlar kesinlikle Kürt olmadıkları konusunda açık vermez ,biraz Kürt lehçemizi konuşur,Kürt imiş gibi davranır , keskin ve ıslah olmaz bir Türk düşmanıdırlar. Türklere karşı olduklarını her otamda dile getirip ,gizliden gizliye de Kürtlere karşı nefret dolu olup geneli okumuş,eğitimli,mevki sahibi ve zengindir.Ayrıca içlerinde karacahillerden bir sürü de vardır.Bunlar İflah olmaz bir kesimdir ve Türklerin aynı zamanda da Kürtlerin yılmaz düşmanıdırlar ve her ortamı, ya demokrasi ,ya AB, ya da insan hakları adına iyi kullanırlar ve Yurtdışı bağlantıları çok sağlamdır. Bir veya birkaç genç Türkü asker bile olsa öldürebilen ve ölünün başında halay çekebilen işte bu hain grupdur. Dünya literatüründe yapılan bu hareketin kelime karşılığı olmayıp,Zulu kabilesinde bile bu kadar insanlık dışı ve vicdansızlık görülmemiştir. Hatta Naziler bile Yahudileri öldürürken kilise çanların çalar ve sessizliğe bürünürlerdi.İşte bu Naylon ve Turnusol Kürtler daha doğrusu dedeleri Kürt olmayan bu dönme insanlar Kürt halkıadına partiler kurmakta ve korku ve tehditle bazı belediye başkanlarını bile kendi emirleri altına almakta ve her vesileyle emmoğlumuz Kürtlere eziyet etmekte,onların çocuklarını ve kadınlarını provake ederek dağlara kaçırmakta ,kızlara ve genç erkeklerden haremler kurmakta, Türk ve Kürt kardeşlerinin ülkemizi savunan ortak oluşturdukları güvenlik güçlerine saldırtmaktadırlar. Bunlar Nevruz,Ramazan ve kurban bayramları ile Dünya kadınlar gününü bile kutlamaya izin vermeyerek her ortamda terör yaratmakta ,o günlerin içeriği ile değil Türk ve Kürtlerin nasıl kötü duruma düşmesi zorunluluğunu hesaplamaktadırlar. Bunların içinde her türlü yabancı servis ajanı olduğu gibi AB ülkelinde iltica ve çalışma izni gibi vaadlerle kandırılanları da mevcuttur.

Bu ülkelerin başında Almanya, Hollanda,İtalya,Avusturya,İsveç ve Danimarka ile Norveç gelmektedir.Tüm Naylon Kürtçü Ayrılıkçı terör medya ve TV kurumları Danımarka ile iskandinav ülkelerinde,islamcı şeriatçı Naylon Kürt örgütleri ise Almanyada toplanmışlardır ve legal olarak bunlara müsamahalı olarak hem izin verilmekte hem de o ülkelerin gizli servislerince desteklenmektedirler. Bunlar Türklerin olduğu kadar emmoğullarımız Kürtlerin de kesin düşmanıdırlar ve onların yani Kürtlerin bariz kötülüğünü istemektedirler. Emmoğlumuz Kürtlerin bunlara bir gün gerekli dersi vereceğine inanarak bu emperyalist uşaklarının tasfiyesinin yakın olduğunu umud ediyorum. 

Ne yazıkki, Kürt Emmoğlumuzun ve Türklerin ortak düşmanı olan işbirlikçi narko -terörcüler. Bunların patronlarının kim olması önemli değildir.Yeterki onlara maddi ve manevi destek sağlansın, herkese kul ve köle olan benliksiz ve bizim Türklerin Kürt kardeşlerimize ve onun şerefine kurban olması gerekenlerdir. Bunlar pazarda sebze ve meyve satan,inşaatta çalışıp namusuyla başlık parası biriktiren ve kimsesiz mücadele eden emmoğlumuzun çocuklarını, Bakan, milletvekili, Vali vs yapacağım vaadleri ile veya sürüsünü otlatan çobanları zorla kaçırarak dağlarda mağaralarda Türklere ve ülkeye düşman olarak yetiştirmekte,Örgütten kaçanların anlattıklarına göre genç Kürt erkek kardeşlerimize tecavüzedilmekte, dağlarda sapıkca kullanılmakta, emmoğlumuzun genç kızları ise örgüt liderleri tarafından haremlere alınmakta,bunlara karşı çıkan ve uyanıp kaçmak isteyenler ise Ajan suçlamasıi ile yargısız olarak infaz edilmektedir.

Bu durumda Örgüt hemen o kişinin ailesiyle irtibata geçerek çocuğunun TC güçlerince öldürüldüğü yalanını anlatmakta ve böylece Türk-Kürt düşmanlığı yapmayı denemektedir.Böyle bir kahpelik ve kalleşlik tarihte yoktur.Ama başarısızlar.Çünki hem Türkler hem de Kürt kardeşlerimiz artık düşmanın kim olduğunu çok iyi bilmektedirler.Türk Kürdü ,Kürt de Türkü sevmeye devam etmektedir ve dünyanın sonuna kadar da bu böyle sürecektir.22 Mart 2006 tarihinde Nevruz gününü ve sonrasını anlatan Diyarbakır Dicle Üniversitesi bir Türk öğrencinin aşağıdaki tespit ve feryatları ne kadar doğru düşündüğümüzü göstermektedir.Olayları yaratanlar bir avuç kişi olup dönme ve din değiştirmiş şerefsiz birkaç aşiretin çocuklarıdır.

BENİM Kürt KARDEŞİMİNİ KİMLİĞİNİ KULLANARAK AKLINCA Kürt VE TÜRKLER ARASINDA DÜŞMANLIK KIVILCIMLARI ATMAK İSTEMEKTEDİRLER.BUNLAR BİLDİĞİMİZ GİBİ SÜRYANİ,KILDANİ VE ERMENİ AİLELERİNİN ÇOCUKLARI OLUP KürtLÜĞÜ KULLANMAKTA ,NE TÜRKÜ NE DE KürtÜ SEVMEKTEDİR.FIRSAT BU FIRSAT DİYEREK TEK KOZLARI OLAN EMMOĞLUMUZU KANDIRABİLMENİN ÇABASI İÇİNDE, SUNİ Kürt MİLLİYETÇİLİĞİNİ KÖRÜKLEMEKTE VE TÜRK DÜŞMANLIĞINI YEŞERTMEK İSTEMEKTEDİRLER.AMA GERÇEK Kürt AŞİRETLERİ VE GERÇEK Kürt BOYLU KARDEŞLERİMİZ BUNLARI REDDETMEKTEDİRLER.EMMOĞLUMUZUN BU DÖNME AŞİRETLERİ VE KENDİ İSİMLERİNİ KULLANANLARIA GEREKEN DERSİ VERECEĞİNE BİZ TÜRKLER YÜREKTEN İNANIYORUZ. Kürt BOYLARININ BİLİNÇLİ VE NAMUSLU FERTLERİ DAİMA BU ŞEREFSİZ DÖNME-AJAN-HAİN PROVAKATÖRLERİ REDDEDECEKLERDİR...........

(DİYARBAKIR) Dicle Üniversitesi öğrencisiyim.Adım............ Bu mesajı olayları anlatmakta çaresiz kaldığımız için size yazıyorum. Çünkü Sesimizi korkmadan duyurabileceğimiz pek fazla insan kalmadı.Konuya gelince: 2 gündür Diyarbakırda çikan olayları az-çok duymuş ya da takip etmişsinizdir. Soruyorum Diyarbakır ili hangi ülkeye bağlı!? Hangi ülkenin sınırlarında?Bu Üniversiteye geleli yıllar oldu ama hemen her gün (abartısız) devlet aleyhine, bölücü başi terörist Abdullah Öcalan lehine eylemler,f orumlar yapılmasın, bildiriler okunmasın. Fakültelerin ortak bahçesinde satılan apo posterli,Kürtçe yazılı bölücü dergileri satılması da cabası...

19 yüzyılın Kürtler arasına sızmış türk düşmanı ermenileri......................bu gün değişen birşey yok!
Tabi bunlara tuvaletlerdeki Türk, Türkçü, Türkçe giremez vs gibi sayısız yazıların varlığını da ekleyecek olursak varın siz durumun ciddiyetini düşünün.Ve ilginçtir bunları yapan sözüm ona ögrencilerin büyük kısmını cümle alem artık biliyor, tanıyor . Çogu defalarca hapse girmiş, çikmis kişiler ve Üniversite yönetimince (nasıl yönetimse artık) hiç bir sakilde cezalandırılmamış insanlar...ve son olaylarda da yine bu insanlar başi çekiyorlardi. Affedersiniz ama azdılar demek daha doğru gelecek sanırım. 2 gündür Diyarbakır da şehir merkezinden tutun, Koşuyolu, Bağlar, Kuruçeşme ve daha birçok semtte birçok noktada devlet aleyhine gösteriler düzenleniyor. Ne var canım bunlar doğal hali Diyarbakırın demeyin. Çünkü bunlar gösteri boyutunu aşmış durumda. Hiç bir şeyi göstermeyen medya dahi sokaklarda polis-provokatör çatismasini defalarca verdi (Bu sadece gösterilen kısım) Şehir şu an da ruh gibi.Emniyet binalarının camları inmiş, bankalar yakılmış, okullar, sağlık ocakları, karakollar basılmış, otobüs durakları darmadağın, yollardaki tabelalara kadar saldırılmış durumda .(Nasıl bir demokrasi arayışıdır ki devletimizin onlara sunduğu bu imkanlara saldıracak kadar küstahça!) Saat 20.00 sularında dışarı çiktim ve eski OHAL zamanındaki görüntüden pek de farklı bir görüntüye rastlayamadım.Sokaklarda sadece panzerler, emniyet birim elemanları ve ara ara çatisan göstericiler var. Bir polisin uyarısı üzerine hemen koşarcasına eve dönmek zorunda kaldık. Olayın bizi en üzen yanı ise bugün Kampüse sıçrayan olaylardı. Üniversite polisinin şehirde görevde olmasını fırsat bilerek şehit namırın, biji serok apo şeklinde sloganlar eşliğinde
YÜZLERİNDE MASKELERLE bir kısmı zaten belli olan ve onlara katılan PKK sempatizanları önce Fen-Edebiyat ve Diş Hekimliği Fakültelerinin ortak bahçesinde toplandılar. Sonra Fen-Edebiyat Fakültesini bastılar. Tehditler ve sloganlarla Bütün ögrencileri zor kullanarak dışarı çikardilar. Daha sonra Bizim fakültemiz olan Tıp fakültesine baskın yaptılar ve yine aynı şekilde Derslikleri ve Kütüphaneyi boşalttırdılar. Karsı koymayı denedikse de 1-2 kişinin böyle kudurmuş bir grup karşisında ne kadar sözü geçer varın siz hesap edin... Mecburen çıktık. Ve sonra Diş Hekimliği, oradan da mimarlık sırasıyla bütün fakülteleri boşalttırdılar ve hiçbirimiz derse giremedik. Çok sayıda arkadaşimız da mağdur oldu ama kimsenin gücü yetmedi bunlara. Nereden cüret edebiliyorlar bilmiyorum ama şöyle bir tehdit eklediler  yarın okula gelmeyeceksiniz!, gelenleri cezalandıracağız! şu an da bütün ögrenci arkadaşlarımız tedirgin ve korkmuş durumda. Okula gidemiyoruz. (Başkasının derdi nedir bilemem ama bizler okumak için memleketlerimizden kalkıp buraya geldik ama durum işte yukarda anlattığım gibiyken
nasıl bunu başarabileceğiz varın tahmin edin) Biz yarın yine de derse gidebilmeye çalisacagiz ama sonuç ne olur kestiremiyoruz...Olay anında bazı TV kanallarını aramayı denedikse de ilgilenen olmadı. Üniversitedeki bu olaylardan şu saat itibariyle hala hiç bir kanal, gazete vs yayın organı tek kelime bile söz etmedi. Bu nedenle sizlere başvurmayı daha uygun gördük. Lütfen,Allah rızası için bu çagriyi duyun, duyurun. Burası neresi? Biz nasıl bir yerdeyiz? Biz de anlayalım milletimiz de anlasın.
Demokrasi, kardeşlik palavrasını atanlarda görsün. Kimseyle bir zorumuz yok. Bari Okuma hakkımıza mani olmasınlar. Lütfen! Türk gençleri olarak bizlerisokaklara dökülmek zorunda bırakmasınlar! İlginiz için şimdiden teşekkür ederim.

SİYONİZM VE EVANGELİZM DESTEKLİ EMPERYALİST OLİGARŞİNİN NİHAİ HEDEFİ;

HER SİYONİST YAHUDİ-MUSEVİDİR AMA HER YAHUDİ-MUSEVİ SİYONİST DEĞİLDİR.UNUTMAYALIM!SİYONİZM DÜNYAYA VE TÜM İNSANLIĞA HÜKMETME ONLARI KÖLE YAPMA İDEOLOJİSİDİR.......... 

Bu Kürtler maalesef yine bizim öz emmoğullarımız arasından çıkmış yoldan ve öz benliklerinden sapmış olan küçük bir azınlıktır.Geçmişte bunlar çıkar ve taht kavgalarından kendilerine çıkar sağlamışlar,bazen de mezhep çatışmalarında kendileri için menfaatler sağlamışlardır.Haçlılar döneminde bazıları hiristiyanların himayesinde paralı olarak bulunmuşsa da diğer emmoğlu Kürt boylarımız onların yok edilmesinde Türkmenler ve diğer müslümanlarla biryikte hareket etmeyi bilmişlerdir.19.yy.da İngiliz emperyalizminin tarafına geçen bu küçük bir kısım boylar,kurtuluş savaşından sonra haihliklerinin dersini almışlardır.Bir süre daha isyan şeklinde dışardan maddi destekli eylemler yapmışlarsada türk ve Kürtlerin ortak hareketleri ile başarısız olmuşlardır.Son yıllarda bunlar Dünyanın her yerinde her alanda global emperyalizmin maddi desteğiyle her türlü anti yurtsever harekete girişerek hainliklerine devam etmektedirler.Türk ve Kürt boylarının düşmanı olan bunlar,kendilerini Kürt olarak nitelemekte ve en büyük katliamı ve zararı yine soydaşları Kürtlere yapmaktadırlar. Bunlar ABD,Global Emperyalizm ve AB ayrılıkcılarının maşasıdırlar.Kendilerine maddi yardım yapan herkese hizmet vermekte hatta Ermenistan,Güney Kıbrıs ve Yunanistan ile birlikte katliam planları yapacak kadar alçaklaşmaktadırlar. Kurtuluş savaşında Türkleri , Kürtleri ve diğer müslümanları katleden bu soysuz ermeni ve yunan subayları ve ajanlarıyla kolkola resim çektirirek hayasızca sırıtabilmektedirler. Bu dönme ve devşirme soysuzlarına Kürt demek doğru olmaz kanısındayım.Bunlar insan bile değiller bunlar Turnusol kağıdı gibidirler.Ne tür ve ne kadar ajitasyon verirseniz o renge bürünürler.Yani kimliksiz,benliksiz,gayri insani ve dışardan etkimeyle renk değiştirirler. Bunlar dünyanın her türlü sözde insan hakları ve demokrasi iddasındaki örgütleriyle kolkoladır ve onlardan şefaat görürler,Narkomandırlar.

Eronin ve esrar satmak onlar için peynir ile ekmek satmak gibidir,sattıkları eroin zehirinden ölen dünya gençlerinin arkasından gülerek  bunlar keriz derler ve vicdanları yoktur”,kendi ait oldukları milleti ,aileyi ve akrabalarını sevmeyen bu insanlar,hele yabancı insanları hiç sevmezler, ama işlerini gördürebilmek için onlara dalkavukluk yapar,acındırır ve duygu sömürüsü ile beslenirler. Bunlar özellikle avrupada yalan ve dolan hikayeleri ile iltica ederek köstebekler gibi yaşayan ve o iltica hakkı aldıkları ülkelerin gizli servisleri hizmetindeki vatansızlardır ve hep vatansız kalacakdır.Bunları Kürt olarak kabul etmek emmoğullarımız gerçek Kürtlere de haksızlıktır.

BİLİNMESİ GEREKENLER

Son yirmi yıldır bazı batılı tarihçiler,Medya kuruluşları,politikacılar, Stalinist ve ayrılıkçı ve her verilen ajital kimyasal sıvıya yani çıkarlarına göre renk değiştiren Turnusol- Kürtçü yazarlar ve onların dostlarının Avrupalı Enstitüleri, tarihsel gerçekleri çarpıtarak senaryosu Birinci Dünya Savaşında tezgahlanmış uluslar arası emperyalist bir oyunun belli amaçlarına hizmet etmektedirler. Bunların çabalarının altında tek amaç olarak , Hazar, Doğu Akdeniz ve Basra Körfezi arasında kalan üçgen şeklinde coğrafyadaki kültürel zenginlikler, Su kaynakları, doğal yer altı ve yerüstü zenginlikleri ile verimli topraklar , madenler ve petrol yataklarına sahip olmak yatmaktadır. Bu hedefe ulaşmakta batılıları korkutan başlıca faktör ise Türk dünyası ile bütünleşen ve yakın zamanda dünyanın süper güçlerinden birisi olmaya aday Türkiyedir. (Türk ve Kürtler akınlarlarda..)

Türkiye devletinin potansiyel kaynaklarının zenginliği, Türkçü-Atatürkçü milliyetçi yapısı ve Küçük zanaatkar yani orta sınıf olarak nitelenen küçük Burjuva dinamizminin güçlülüğü açısından dünyanın en gelişmiş ülkesi olması, Avrasyaya yayılmış Cermen-Latino kökenli milletlerden kurulu ülkeleri ve Ortadoğudaki kadim Türk düşmanlarını müthiş derecede ürkütmektedir. Biraz ayrıntılı baktığımızda Türkiye'nin doğal zenginlikleri,dünyanın altı tane Autakt, yani tarımsal ürün olarak kendi kendine yeten ülkelerden biri olması ve de buna paralel gelişen küçük esnaf-zanaatkar sınıfının üstünde yükselen ve Türk dünyası ile bütünleşme yolunda olan ekonomik , siyasi,tarihi ve kültürel yapısı ülkemizin düşmanlarının gerçekten uykusunu kaçırmaktadır. Ekonomik göstergeleri yüksek bir süper bir Türkiye siyasi ve askeri alanda da güçlü olacağından başta Cermen-Latino kökenli batılılar ve orta doğudaki tarihsel Türk düşmanları rahatsızlık duymakta ve bu gelişimi engellemek için Türkiyeye karşı oluşan ve oluşacak her türlü bölücü,yıkıcı ve zayıflatıcı terör,ekonomik ve siyasi cepheleşmeye ayrım yapmaksızın derhal destek vermektedirler. Cermen-Latino kökenli milletlerden oluşan devletlerin bu oyunu ilk olarak Batı Cermenlerinin başında bulunan İngilizler ile Doğu Cermenleri olan Slavların en güçlü milleti olan Ruslar arasında konuşulup anlaşılarak 1802 yılında ortaya atılmıştır. Bu toplantıda birbirlerine karşı olan hakimiyet haklarını ve çıkara dayalı çekişme ve düşmanlıklarını bir kenara bırakarak,imparatorluğun kurucu ve askeri unsuru Türklerden dolayı Osmanlı İmparatorluğunu yıkmak ve parçalamak istemişlerdir. Balkanlarda Rusların Sırp, Arnavut, Bulgar ve Yunanlılara destek vermesi,Doğu Anadolu ve Kafkaslarda Avusturya ,Almanya ve Fransanın ve de Ortadoğuda ise İngilizlerin çalışmalara başlayarak buralara misyoner ve casuslar gönderilmesi konusunda anlaşılmıştır.Doğuda Ermeni, süryani, nasturi ve keldani gibi hiristiyan azınlıklara vaadlerde bulunmuşlar,onları para karşılığı milli Gregoryan kiliselerinden uzaklaştırarak protestan ve katolik yaparak birbirlerine de kırdırmışlardır. Bu arada maalesef Az da bazı çıkarcı ve bilinçsiz emmoğlu Turnusol-Kürt aşiretlerimiz de bunların elinde emperyalist oyunda kullanılmıştır Böylece süreç içinde artarak devam eden olaylar yüz yıl içinde İmparatorluğu parçalamış Balkanlar, Arabistan, Ortadoğu ve Kafkaslar Türklerin elinden çıkmıştır. Buralardaki Türk nüfus ise göçe zorlanmıştır. Daha sonra gerçekleşen Kurtuluş savaşından bileğinin hakkıyla düşmanlarını topyekün yenerek çıkan Türk Ulusunun önüne son kez olarak da Ermeni -Süryani ve Turnusol- Kürtçü ayrılıkçı sorunlarını dayatan Cermen-Latino kökenli Batılılar bunda başarılı olamamışlar ama yıllarca da ümitlerini yitirmeyerek bunlara desteklerini devam ettirmişlerdir.

Nihayet onların çıkarlarına hizmet edecek önce Asala isimli bir Ermeni terör örgütü bulmuşlar ve bunları kendi ülkelerinin toprakları içinde çekinmeden Türk Devletinin şahsında onun kadrolarına saldırtmışlardır.Bu örgütün yakın zamanda Türkler tarafından kesinlikle ortadan kaldırılması üzerine ise aynı kulvarda koşturan PKK isimli Türk ve Türkiye düşmanı ilkel despotik yapılı benzerlerinden daha hızlı ve sunulan çıkarlara göre renk değiştiren bir Turnusol-Kürtçü örgütünü ortaya çıkarmışlardır. Bu örgütün her türlü,sığınma,barınma,iletişim,legal örgütlenme ve lojistik desteği Cermen-Latino kökenli İngiliz , Alman,Belçikalı,Danimarkalı,İsveçli ve Hollandalı kadrolar tarafından sağlanmaktadır. Bunlar, malum emperyalizmin emrindeki ayrılıkçı Turnusol- Kürt örgütünün her alanda savunucusu olup her ortamda insanlık hakkı bahanesiyle terör örgütü mensupları ve sempatizanlarına kucak açarak koruyup kollamaktadırlar. Batılıların kurduğu ve önce tepki çekmesin diye Avrupa Ekonomik Topluluğu olarak isimlendirilen ve daha sonra Siyasi bir yapıya bürünerek bugün BAB Askeri birliği ile askeri bir yapıya da sahip olan Avrupa Topluluğu Latinolar ve Altay kökenli Finogur-Macarlar dışında tam bir Cermen Birliğidir.

Cermenlerin ilk ataları Orta Asyadan batıya göçetmiş olan Keltlerdir.Bugünki stratejilerini çözebilmek için Cermenlerin geçmişini iyi bilmek gerekmektedir. Tarihsel süreç içerisinde M.Ö.4 binli yıllardan başlayarak anavatanları olan Güney Türkistan Topraklarından yani bugünki Kuzey Hindistan-Pakistan-Afganistan üçgeni arasındaki Bakhtriya topraklarından Hazarın kuzeyinden geçerek batıya göçeden Keltler içerisinde başlarındaki bey ve yönetici Aile adıyla yüzlerce boy bulunmaktaydı. İlk göçlerini Kuzey Karadeniz steplerine Volga ile Dinyeper arasına yapmışlardır.Buralarda yeni gelen boylar ve o yörelerin otokton halkları ile de birleşerek çoğalmış ve Orta Avrupaya Tuna üzerinden sarkmaya başlamışlardır.

Önceleri verimli nehir boyları olan Tuna,Don,Dinyeper ve dinyester bölgelerine yerleşen Kelt boyları M.Ö.3 binlerden itibaren Türk İskitlerin/İskitasların boyunduruğuna girmiş ve zamanla onlarla kaynaşmışlardır.Bu birliktelik Asana,Tek Göktanrı İnançı,destan ve Törelerin ortaklığı şeklinde kendisini göstermiş ve Kelt boyları ile Öntürklerin en güçlüsü olan iskitlerin/İskitasların ortak tarih ve inanç kültürünü ortaya çıkarmıştır.

Hatta bazı Kelt boyları ile Türk İskit/İskitas boyları her yönleriyle birbirlerinden ayırtedilemez durumda tarih sahnesine çıkmışlardır.Bunların en ilginç örnekleri M.Ö.2 binli yıllarda Mısıra geçen Gyksoslar,Güney balkanlar ve Güney Kafkasyaya geçen Alban işkiptareleri ,Orta Anadoluda Ankara bölgesine yerleşen Galatlar,Mezopotamyaya inen Kaskalar,İspanyaya inen Basklar, Orta İtalyaya Etürükaslar ve Kuzey Afrikaya geçerek ilerde tarih sahnesinde Hanibal ile büyük bir imparatorluk kuran Kartagaslardır. Bunlarla karşılaşan komşu kavimler Keltleri ve daha sonra onlarla birlikte imparatorluk kuran Türk-İskitasları genelde Karadenizin kuzeyinden gelen Barbar kavimler olarak nitelemişlerdir.Töre ve inanç birliğine sahip Keltler ve Türk iskitaslar günümüzden 2500 yıl önce yollarını ayırmışlar ve Kelk boyları Atlantık kıyılarına dek uzanarak tüm Avrupayı, Türk-İskitaslar ise Altay –Dinyeper arasını yurt edinmişlerdir.Ancak bu ayrışma yüzde yüz gerçekleşmemiş bazı Doğu Kelt boyları Türk-İskitaslarla birlikte kalmışlardır.Tüm Avrupaya yerleşen Kelt boylarıında aile ve boy benlikleri ön plana çıkmaya başlamış ve böylece, Allemanlar, Franklar,Normanlar,Lombartlar,Saksonlar,Anglalar,Brutorlar,Flamanlar,Danlar v.b.gibi isimler almaya başlamışlar ve kendilerini Tanrı Bir=Tanrı Odin adıyla özdeşleşen yeni bir kimlik ismi olan Got olarak betimlemeye başlamışlardır.

Avrupadaki Gotlar Batı Gotları ,Tuna’nın Doğusundaki Türk-İskitaslarla birlikte yaşamaya devam edenler ise Doğu Gotları”adını almışlardır.Batı Gotları içindeki binlerce boy küçük prenslikler şeklinde yaşamışlar ve bir ortak davranış gösterememişlerdir. Zamanla Roma imparatorluğunda Hiristiyanlığın devlet dini kabul edilmesi ve Papaliğin gücü ile bunlar birer birer hiristiyanlaştırılmış ve Papa’nın daha doğrusu din adına Romanın çıkarlarına hizmet etmeye başlamışlardır.Hepsi birer iyi hiristiyan olarak Şansölye,Derebeyi, şövalye,kont,dük gibi sıfatlara sahip olmak ve böylece ayrıcalık sahibi olmak peşinde koşmuşlardır.Hatta Papanın emriyle öz kardeşleri olan ve Türk-İskitaslarla birlikte yaşayan Doğu Gotlarının üzerine yürümüş ve onları dinsizlikle ve şamanlıkla suçlayarak katletmişler ve böylece papadan dini taltif nişanları ile Asilzade sıfatı almışlardır.Bu duruma çok üzülen Doğu Gotlarının Hakanı Hermanik M.S 4.yy.sonlarında Türklerle vedalaştıktan kalan mahiyetiyle kafkaslara doğru yola çıkmış ve tarih sahnesinden kendi isteğiyle yok olmuştur.

Bu düşüncelerine tarihin her safhasında açıkca ortaya koyan Latino-Cermenler yüz yıl boyunca Türklere ve müslümanlara saldırmak ve onları yok etmek için haçlı seferlerini düzenlemişler ve bütün bu seferler boyunca 4 milyon Türk ve Müslümanı öldürmüşlerdir.Osmanlı imparatorluğunun ilerleme döneminde duraksayan Avrupalılar, imparatorluğunun gerileme ve çökme dönemlerinde imparatorluğu ve Anadoluyu parçalamak için birleşmişler ve istediklerini sevr anlaşması ile kabul ettiremeyince Anadoludaki Ermenilerine soykırım yaptırmışlar ve bu soykırımda Ermeniler ve Batı Devletleri ile Rusya 2 milyon Türk ve Kürt katletmişlerdir.Kurtuluş savaşında derslerini alan Avrupalılar bölüp parçalayarak kolayca yutmak isteklerinden Lozan anlaşması ile bir süre mecburi vazgeçseler bile unutmamışlardır.Hatta Anadoluda kendi emperyalist hegomanyalarında Ermenistan ve Kürdistan isimli iki suni devlet kurmak isteyen ABD ve Başkanı Wilson M.Kemal Atatürk tarafından ciddiye alınmamış ve hatta Lozanda ABD devleti gözlemcisi Atatürkün emriyle salona bile sokulmayarak aşağılanmıştır.Bu yüzden Katil ve sabıkalı Anlo-Saksonyalı Cermenler ile Latinoların bir kolu olan Hispanikler tarafından 250 yıl önce kurulmuş olan ABD Türkiye Cumhuriyeti Devletinin kuruluşunu ilan eden Lozan Anlaşmasını halen imzalamamıştır.Yani açıkcası ABD için Türkiye Cumhuriyeti adında bir Devlit yeryüzünde yoktur.Onun için son yıllarda ABD Türkiye dışında her türlü alternatif emperyalist politikaları Türkistanda ,Kafkaslarda ve Ortadoğuda eylem koyabilmektedir. Bugün ,Almanya,Danimarka,İsveç,Norveç,İngiltere,Belçika,İngiltere,
Avusturya,Hollanda ve Yunanistan önderliğinde her alanda türklerekarşı karşıtlıklıklar ve Türkiyeyi Ekümenik Fener Patrikanesi ve Kutsal dini kent İstanbul,Kürdistan,Ermenistan,Keldanistan(Hakkari Bölgesi)Tur Abidin-Mardin Kutsal süryani Metropollüğü,Pontus ve Lazıstan olarak bölmek gayretleri ve konudaki çalışmaları artık apaçık olarak bilinmektedir. Biz Türklerin Avrupa Topluluğu kapısında beklememiz,oyalanmamız ve her defasında bunlardan nasihat işitmemize rağmen körükörüne ısrarcı olmamız, Yüce Kutlu Türk Ulusunun onurunu kırmaktadır. Açıkcası bu karşılıksız tek taraflı sevdadan vazgeçilmelidir. Nitekim 1999 yılı Haziran ayında Avrupa Topluluğu Dış İlişkiler Komisyonu Başkanı Spencerin yaptığı Türklerin hiçbir zaman bu birliğe giremeyecekleri açıklaması konuya gerçekci olarak son noktayı koymaktadır.Avrupa Birliği senaryosu yeni bir oluşum olmayıp tarihte çeşitli birlikler şeklinde denenmiştir.Roma-Cermen İmparatorluğu Papanın kutsaması ile kurulmuş ve defalarca bozulup yinelenen eski bir siyah beyaz film olan Avrupa Birliğidir. Yabancıların Karl, bizim ise Şarl olarak tanıdığımız ünlü Alman Kralı bu sürecin en renkli siması ve en güçlü Cermen kişiliğidir.

Nitekim buna bağlı olarak bugünki Avrupa Birliğinin onur ödülünün adı izinde yürünen bu Kral Şarlın anısına verilmektedir. Şarl onur ödülü verilirken göz önünde tutulan tek somut kıstas ödül verilecek kişinin Kutsal Cermen Birliğine verdiği katkıdır.En son ödül Mayıs 2000 sonunda bu Birliğe katkılarından dolayı ABD Başkanı B.Clinton’a verilmiştir. Görüşmeler,Gümrük Birliği ve Müzakere tarihinin alınması gibi AB ile yapılan her türlü konu sonu olmayan Çıkmaz ayın son çarşambasında gerçekleşecek safsata ve aydatmacalardan başka bir şey değildir.Türkler hem genetik hem de tarihsel kültür olarak Latino-Cermen ailesine ait değillerdir ve hiçbir zaman bu aile içinde yer almayacaklardır. Almanyanın, Avusturyanın,Hollandanın,Belçikanın ve Fransa ile diğerlerinin açıkca görüşü böyledir ve doğrudur.

Biz de Köktürkler olarak bu aileye ait olmadığımızı ve hiçbir şekilde de olamayacağımızı heryerde haykırıyoruz.
 

TÜRK BOYLARI NEREDE VE NASIL YOK EDİLDİLER

Tarihsel sürece baktığımızda Türk devletlerinin kaderinde de aynı şekilde olduğunu görmekteyiz.Diğer devlet ve milletlerin hain ve kalleş oyunlarına muhatab olmamış bir Türk devleti yoktur.

Tarihsel süreç içerisinde Orta Asya coğrafyasında 36 Türk devlet ve beyliği ile ikiyüze yakın Türk boy ve oymağı aynı taktiklerlerle çinlilerin ,başta Türkmen boyları olmak üzere İskitler,medler,Aslar(Asanalar), Avşarlar, kaçarlar, Azeri,karakoyunlu,akkoyunlular ve karapapaklar farsilerin,memluklar adı altında Kafkasya Türk boyları olan hunlar, Çeçenler, Balkarlar, Kumuklar, kırgız, kazak, Tolunoğulları, Artuklular, Celayirliler,Kürt ve Türkmenler arapların,İskit, ve gökoğuz boyları slavların,kumanlar ve kıpçaklar vatikan katolik devleti ve Sırpların, peçenek, kuman,kıpçak,gökoğuz,Traklar ve Anadolunun öntürk boyları lidya,likya,frigler,urartular v.b. ortodoks yapılarak Bizansların, Hazar karaimleri israiloğullarının,Tatar,Balkar,Yakut,Başkırt,Çuvaş,Kıpçak,Peçenek,altay,çukca,tuluet,tuva,kırım ve sayısız Türk boyları Rusların, Hazar musevi Türkleri 2.Dünya savaşında Alman nazılerinin oyunları ile asimile edilmişler ve katledilerek tarih sahnesinden silinmişlerdir.

Bu gün oynanan ve arzulanan oyununun hedefi de aynen tarihte olduğu gibi Türklerin güçlü olmasının engellenerek yokedilmesidir.Senaryolar yıllarca aynı olup kötü niyetli aktörler de maalesef aynıdır.Tek bir taktik olan içten bölmek parçalamak ve gerekirse öz Türk kardeşleri bile birbirine düşürüp kırdırmaktadır. Yakın tarihte Süryaniler, Keldaniler, Turnusol-Kürtleri ve Ermenileri kullanarak bu topraklara hakim olmak isteyen düşünce, son yıllarda bu emellerine bir Köktürk boyu olan Emmoğlumuz Kürtleri de alet etmek istemektedir. Şu andaki dünya konjüktüründe ve demokrasi anlayışında silahlı mücadele yapan radikal düşüncü yanlılarına mazlum  etiketini yapıştırabilmek ve tepkileri dizginleyebilmek için onlara kültürel ve tarihsel sıfatlar bulmak gerekmektedir. Bu yönde yapılandırılan ve batılı siyasi tarihçilerin eseri olan ve özünde Emperyalizm hizmetinde Turnusol-Kürt çıkarcılığı ekseninde hareket eden Stalin despotluğunu benimsemiş bir grup Turnusol-Kürtlere kurdurulan PKK Narko-Terör örgütü, tarihi platformda Anadolu ve Mezopotamya geçmişini,tarihini,kültürünü reddedip çarpıtarak zihin karışıklığı yaratmakta ve sanki özgürlük savaşçıları ve bütün Kürtlerin anti Türk yapıya sahip oldukları şeklinde yanlış bir konuma oturtulmak istenmektedir .Yapılan sade ve sadece psikolojik özel harp anlayışının bir parçasıdır ve deşifre edilmiştir.Emmoğullarımız Kürtlerin büyük kısmı , global emperyalizme hizmet eden bu Turnusol- Kürtlerin adı geçen coğrafyanın yerli halk olduklarını ve PKK’nın da (Diğer adlarıyla Kongre-Gel ve PWD) kendilerinin kurtuluş savaşcıları olduğu yalanını reddetmektedirler. Çünki bu Turnusol-Kürtler girdikleri her ülke ile reaksiyonlarda ayrı ayrı renkler göstermekte ve yerine göre birgün AB ülkelerinin,birgün Güney Kıbrısın veya Yunanistanın,birgün ABD nin,diğer bir gün ise bir başka ortadoğu ülkesinin çıkarlarına hizmet vermektedirler.Namuslu ve şerefli emmoğullarımızın böyle bir yapıyı kabul etmemesi çok doğaldır.
Bu konum zaten kesin olarak tarihsel gerçekliklerle bağdaşmamaktadır.

KürtLERİN ETNİK KİMLİĞİ KONUSUNDAKİ ÇEŞİTLİ SAVLAR

Kürtlerin etnik yapılarının tarihsel geçmişte Anadolu ve Mezopotamyadaki bazı kavimlere dayandırılmaları iddiaları son yıllarda epeyce artmıştır. Hemen hemen her yabancı ve yerli sözde siyasi tarihçinin veya Turnusol-Kürtçü eksendeki odağın ayrı bir savı gündeme gelmektedir.Bu odaklar içindeki yabancı destekli olanlar kendi emperyalıst öngörülerini,sözde(!) naylon Kürt aydınları ise ezilmişlikle yoğrulmuş kompleksleri doğrultusundaki çıkarlarını tezlerine katarak iddialarını savunmaktadırlar. Bunların her ikisi de temelden çürük olup insanları yanlış olarak bilgilendirmek ve onları gerçeklerden uzaklaştırmak amacı gütmekten başka işe yaramamaktadır. Bu şekilde iddia edenler ve kamuoyuna kasten yanlış bilgi verenler özünde Bilimsel kitle platformlarında yalnızlığa itilmekte ve sahip olduğu yanlışlıklara daha sıkıca sarılarak aşırı radikal hale gelmektedirler. Kasti olarak bazı kişi veya odaklar tarafından yanlışlarla dolu bir şekilde savunulan ve ancak global emperyalizme hizmet edeceği apaçık belli olan emmoğlumuz Kürtlerin sözde etnik kimliği ile ilgili emperyal düşüncenin savları sırasıyla görelim.

KürtLERİN ATALARININ KARDUKLARDIR SAVI

Bu sav önce Baytar Nuri Dersiminin 1952 yılında Yurduna,Türk ve Kürt halkına ihanet ederek kaçtığı Halep de Suriye gizli servisi Muhaberatın zorlaması ve finansmanı ile yazdığı Kürdistan tarihinde Dersim isimli kitabında ve daha sonra da 1969 yılında Stockholmde Ermeni asıllı İsveç ajanı Garo Sasuninin yazdığı Kürt Ulusal Hareketleri ve Ermeni -Kürt ilişkileri isimli eserde ortaya atılmıştır.Günümüzde ise başta Fransa gizli servisinin kontrolündeki Paris Kürt Enstitüsü ve ingiliz SOAS(Ortadoğu Araştırmaları merkezi) olmak üzere çeşitli Yabancı organizasyonlarca kurulan naylon Kürt derneklerince de savunulmaya çalışılmaktadır.

Yanlışlar üzerine kurulu kasdi çarpıtmaları en çok ve en yoğun savunulanı olan bu iddiaya göre , Kürtlerin atalarının , MÖ. 5.yyda Xenephon tarafından yazılan Anabasis yani Onbinlerin Dönüşüisimli kitapta belirtilen ve Doğu Anadoluda Van havzasını kapsayan geniş bir bölgeden geçip Karadenize gitmek isteyen Helen askerlerinin karşısına çıkan Kardukisimli kavim olduğudur.Bu eserde Mezopotamyadan kuzeye doğru çıkarak yola koyulan Helen askerlerinin gerçekten karşılaştığı dağlı- yabani olarak nitelen kavmin adı Karduklardır.Adı geçen kitapda Bunların hayvanlardan farkı olmadığı ve hayvan sürüleri gibi ve içgüdüleri ile yaşadıkları aşağılanarak anlatılmaktadır. Karduk adı fonetik olarak incelendiğinde, M.Ö.İkibinli yıllara ait iki Sümer yazılı taşında geçen Kardaka ismine uyum sağladığı görülmektedir.Bu adın Mezopotamya tarihinde çok eskiden beri var olduğu bilinmektedir. Bu bağlamda belli odakların amacı Kürtleri hem yabanil olarak aşağılamakta ve hem de Anadolunun ile Yukarı Mezopotamyanın yerli halkı imişcesine göstermektir. Ama gerçekte bu sav hiçbir şekilde zaman ve mekanın tarihi kimliklerine uymayan bir çarpıtmacadır. Çünki yukardaki kitabta bahsedilen Karduklar , Prof.C.F.Lehmann Haupt ve T.H.Nöldeke ‘nin de söylediği gibi Gürcülerin güney boyu olan Kart, yani Kartveliler den başkaları değillerdir. Anabasis isimli kitapta adı geçen Doğu Anadolu yöresinde yaşayan yerli halkın adı da Kartuelidir. Aynı dönemde gelişen Pers işgallerinde bu ilginç halkın kimliği ve özellikleri gayet açık bir şekilde anlatılmaktadır. Bu Karduk halkı zamanla perslerle anlaşan Ermenilerin baskıları ve daha sonra ise M.Ö. 3.yy.da ise Makedonların bölgeyi istilası sonucu kısmen kuzey ve kuzeydoğu Anadoluya doğru gerileyerek çekilmişlerdir. Onlardan boşalan topraklara ise Makedonya dan getirilen Mgydon etnik kökenli insanlar yerleştirilmiştir.

Nitekim Van havzasının doğusunda ve Güney Gürcistanda Kaya içi ev yapılarında yapılan prehistorik kazılarda ortaya çıkarılan çok sayıda Karduk buluntu ve yazıtları halen Tiflis müzesinde sergilenmektedir. Kartlar bugün bile Gürcülerin en büyük boyudur. Kartlvelililer yaşadıklarına ülkelerine Kardukia yani Kardlılar Ülkesi adını vermişlerdir. Tarihçiler ve Araştırmacılar arasında sadece Profesör Marr Kürtlerin Gürcü-Kartveli ulusunun bir boyu olduğu şeklinde bir yanlış iddiada bulunmuştur.

Marr bazı filolojik araştırmalarında Kürtçe ve Kartuli-Gürcüce dilinde aynı olan kelimelere rastladığına inanmıştır. Bu gibi bazı fonetik aynılıklara dayanarak ve Kürtlerin Gürcü dilinden etkilenmiş olduğunu göremeyerek ortaya attığı Kürtlerle gürcülerin etnik köken birliği tamamen bilim ve gerçek dışıdır. Gürcü tarihçiler Niko Berdzenişvili ile Simon Canaşianin birlikte yazdıkları Gürcistan Tarihiisimli eserlerinde Gürcülerin folklorik,kültürel ,dinsel ve töresel motifleri ile mama, deda, eri vsgibi kelimelerin eski Türk-İskit dilinde yani Altaik dillerde de var olması, gürcülerin daha çok etnik köken olarak Ön Türk Boylarından Sabir ve iskit özelliklerine yakın olduğunu göstermektedir.
Karduk-Gürcü antik kent kalıntıları
Aynı esere göre M.Ö.11.yy.da Asur kaynakları Doğu Anadolu yöresinde önceleri Subari - Sabari ülkesinden ve bunların en güçlü boyu Muşkilerden bahsetmektedir. C. Bender gibi bazı AB işbirlikçisi Kürt yazarlarının iddia ettiği gibi
Muşkiler ile Kürtler arasında bir akrabalık hiç olmayıp Muşkiler Meshi Gürcülerinden başkası değillerdir.M.Ö.9.yy.da ise Fırat suyunun batısındaki 24 beylikten oluşan Tubal-Topallardan bahsedilerek bunların başkenti Melitene -Malatyaanlatılmaktadır. Sabari yani Altaik ön Türk kökenli olarak anılan Tuballar yani Topallar demirci bir halk olup Tevratda kendilerinden ünlü demirci millet Hattiler olarak da bahsedilmektedir. 

Daha sonra Anadolu mitoslarını derleyerek kendi mitolojilerini yaratan Helenler Tanrılar Panteonunda Demirci Tanrı Hephaistosu da taklit edip kopyalayarak aynen topal olarak betimlemişlerdir. Topalların krallarının isimleri ise Topal Kayın ve Sarıkanol olup Kayın kelimesi Kaanın fonetik çeşitlemesidir. Bunlar Kuzey Hazar steplerinden Kafkasları geçerek Anadoluya inen Hititlerden başkaları değillerdir..
Daha sonraları Fırat ve Dicle ırmağı arasında ve Van havzasındaki yörelerde Altaik Sabir oymakları içindeki  Ogur Biaynave  Ogur Manalılar hükmettikleri iki idari bölgeyi birleştirerek kurdukları krallığın adına Urartu ülke halkına ise Kaldeliler denilmiştir.

Ön Göktürklerin Milattan binlerce yıl önce Anadoluya indikleri Erzurumdaki Cunni Mağarasındaki bulunan Orhun alfabesi ile yazılmış harf,damga ve yazılı taşlarda da açıkça görülmektedir. A. Sevim Anadolunun Fethi isimli eserinde belirtildiği gibi M.Ö.6.yy.da Hun Türkleri Kafkasları aşarak başlarında bulunan Kursık ve Basık isimli iki Başbuğlarının komutasında Erzurum üzerinden Malatya ya ulaşmışlardır. Kendilerinden önce buralar gelmiş Türk-İskit boylarıyla karışarak Kuzey Mezopotamyaya kadar ilerleyen Hun Türkleri daha sonra Doğu Anadolu ve Azerbaycan yoluyla Kuzey Karadeniz ovalarına geri dönmüşlerdir. Bu durumda Marrın tezi de kökünden çürümektedir. Kürt ile Karduk isimleri arasındaki fonetik benzerlik ile yapılan yakınlık iddiasında bulunanlar içerisinde en önde gelen kişi V. Minoroskydir. Ona göre eski Kardu yani Urartu yurduna yerleşen İran soylu Kurmanç ve Soraniler ,Karduklarla karışmışlar ve böylece Kürtler türemiştir.

Aynı Minorski Kürtlerin irani sayılması etnik olmaktan ziyade dil ve tarih varsayımlarına dayanmaktadır diyerek yaman bir çelişkiye düşmektedir. Buna karşın Prof.N.J.Marra göre ise M.Ö 7.yy.da Doğu Anadolu da devlet kurmuş Urartular da ve daha sonra ortaya çıkan Ermenilerin yazılı ve sözlü tarihsel yapıtlarında ne Doğu Anadoluda ve ne de Van havzasında Kürt, kurmanç, sorani, zaza veya benzeri bir kavimden veya bir topluluktan bahsedilmemektedir.

KürtLERİN ATALARI MEDLERDİR SAVI

Diğer bir yanlış sav ise önce Baytar Nuri Dersiminin Dersim Tarihi isimli kitabında ortaya attığı Kürtlerin atalarının Medler olduğu aldatmacadır.Bu yönde batılı gizli servislerin aldatılmış bazı turnusol-Kürtlere telkinleri sonucu Med adında TV istasyonu kurdurulmuş ve bir dergi yayınlanmıştır. Coğrafi ortamın isimlendirilmesi dışında dilsel, tarihsel ve kültürel olarak hiçbir şekilde emmoğlumuz Kürtlerle bağlantısı olmayan bir tarihi kavme bazı naylon Kürt yazarlarının bu denli sahip çıkması çok trajikomiktir. Dünya tarihinde açıkca bilinen sosyal ve kültürel özellikleri yanısıra yazıt ve buluntuların da ispat ettiği gibi Medler, Kafkasya, Azerbaycan ve Nahçivana ait olan ve sınırlarını Kuzey Mezopotamyaya kadar genişleten Öntürklerden Etrüsk = İskit boyu olan Messagetler den başkaları değillerdir. Nitekim Güney Azerbaycan, Nahçivan ve Doğu Anadoluda yapılan arkeolojik araştırmalar sonucu bulunan Medce yazıtlarda, bunların Türk Kıpçak diyalekti konuştukları tespit olunmuştur.

Öyle ki Med boyunun bugünkü Güney Azerbaycandaki başkenti olan kentin ismi Türkçe Akbatanyani bugünki Hemadan olup, isminden de anlaşıldığı gibi kent adını etrafında çevrili olduğu ak- beyaz kireç taşından surlardan almaktaydı.. Bu kent M.Ö.729.da önceleri azınlık olmaları nedeniyle Asurlulara bağlı beylikler şeklinde yaşayan öncü Medlerin daha sonra Dayakku Kaan etrafında birleşerek Asurluları yenmesinden sonra kurulmuştur. Med krallığını kuran ise ismi Helence Phrhattes olarak telaffuz edilen Ferhat yani Işıkatadır. Daha sonra bu isim Fırat olarak dilimize girmiştir.

Ravlinson un dünyaca ünlü ve Partlar hakkında dünyada tek otorite kabul edilen Altıncı Büyük Doğu İlhanlığıisimli eserinde Ferhat ve Fırat isimlerinin Türk-İskit dilinden geldiği ve bunun da öz Türkçe olduğu belirtilmektedir. Med ülkesi de aynı diğer Türk boylarında olduğu gibi Oğuz Han Töresine göre devleti kuran Hakan Ferhat tarafından üç oğlu arasında paylaştırılmıştır. Büyük Oğul Phraortes-Işerata, Artopatan Medyasına hükmetmiştir. Diğer oğullar ise Cyxares-Çuvaşata ile Artyages-Işatagondur. Işatagon diğer iskit boylarından Kroisos-Kuroghuzun kız kardeşi prenses Aryenis ile evlenmiştir.Bunun oğlu Kuraksarı genç yaşta ölünce Med hanedanı sona ermiştir.Tarihte ilk defa Med adına asurlu Shalmaneser-Salmanazer III zamanında M.Ö.858 de Kassit Beyi Yanguyu yendiği savaşı anlattığı metinlerde rastlanmaktadır. Bu metinlerde Mada ülkesi Madiadan bahsedilmektedir.

Med tamgaları(Aynen Köktürklerdeki gibi)
Heredot tarihinde ise Medlerin sosyal ve kültürel özelliklerinden dolayı açık bir şekilde At sütü içen İskit-Türk boyları olduğu vurgulanmaktadır. Ayrıca Medlerin tarih boyunca Sami kökenli uluslarla savaş halinde olmaları onların etnik Türk yapısındandır. Göktanrı inanışına ve Anaerkil Töreye inanan Türklerle, Babaerkil Töreye sahip Samioğulları kavimleri tarihte sürekli olarak birbirleriyle savaşmışlardır. Yapılan araştırmalarda ne Med dilinde, ne Med boylarında, nede Med kentlerinde Kürtçe bir isme rastlanmamaktadır. Emmoğlumuz Kürtlerin sözde dillerinin filolojik yapısı itibarıyla çoğunluğu eski Türkmence kelimelerden oluşmakta ve bazı Arapça ve Farsça yığma kelimelerle doldurulmuş olması bir gerçektir. Her şeyden önce yukarıda belirtildiği gibi Medler inanış bakımından Orta Asya Altay geleneğinden gelen Anaerkil inanışa sahiptirler. Medlerin yani Mesagetlerin Orta Asyadan getirdikleri Ahalteke atları yetiştiriciliği ile, İskit Türkleri geleneği itibarıyla at arabaları ve sürüleriyle bütünleşmiş göçebe yaşam tarzına sahip olmaları tartışma götürmez Türklük yapılarını göstermektedir. Romalı tarihçi Marcellininde bildirdiği gibi Medler diğer iskit kavimlerinden Partlar gibi savaşta Hazar kıyılarında topraktan fışkıran çamurlu nefti ok uçlarına sürerler ve bununla her yeri yakarlardı. Ayrıca Medler Güneş yani Gök Tanrı adına ant içerlerdi.

İçkileri Heredot tarihinde de apaçık belirtildiği gibi Kısrak sütüyani at sütü olan Kımızidi. Bakır ve altın kullanırlar, Orta Asya geleneğindeki gibi ölülerini Kurganlara gömerlerdi.

Her şeyden önemlisi bunların en büyük hakanı Amadyas-Amayogusisimli kadın hakan idi.Kadın Hakan tarafından yönetilmek tarihte yalnızca Öntürk Boylarına ait bir özellikdi.Bütün yukarıdaki açıklamalardan anlaşılacağı gibi Medler Orta Asyadan kafkaslara inen İskit -Türk boylarındandır. Bunlar Küçük Asya veya Mezopotamyada değil Azerbaycanda yaşamış bir halk olup bugün ki Azerbaycan Türklerinin de Atalarıdırlar.Nitekim aynı gerçek Prof.N.J.Marrın yazılarında ve 1997 yayınlanan Türk Dünyası yayınlarında Kürtlerin Soy Kütüğü isimli yapıtında da açıkça onaylanmaktadır.
Tarihin daha sonraki süreçlerinde hem Mezopatamyalı, hem Kafkas kavimleri, hem de Ermeni tarihçileri, Hazar Denizinden Çoruh Vadisine kadar olan, bölgeyi ve o bölgede yaşayan halkı her ne kadar çeşitli beylik isimleri altında bulunsalar bile genel olarak Medler olarak, tanımlamışlardır. En son örnek ise Çoruh Vadisinden Aras bölgesine kadar bir beylik kuran, Oğuz Türk Boylarından Saltukoğullarının kurucusu Emir Saltukun oğlu, Ali için Ermeni yazarlar Odoriç Vital ile Mihitar Arıvank, 1120lerde yazdıkları eserlerinde Medlerin kralı Ali olarak bahsetmektedirler.

KürtLER MEZOPOTAMYA HALKIDIR SAVI

Diğer bir Emperyalist Avrupa kaynaklı yanıltıcı iddia ise Emmoğlumuz Kürtlerin Mezopotamyalı oldukları ve Kalde-Khaldi ,Guti,Sümer ve Kassitler gibi tarihte yok olmuş kavimlerin torunları olduklarıdır. Burada önce Mezopotamya adının kökenine bakmak gerekmektedir.Bu isim M.Ö.3.yy.da Makedon işgali döneminde verilmiş olup eski Makedon dilinde Mesos=ortaile Potamos=nehirkelimelerinin birleşmesinden oluşmuş ve İki nehir arasıanlamını taşımaktadır. Eski Keldani dilinde ise Bethlehem olarak isimlendirilen bölge Ekmeğin Evi anlamındadır. Batı süryanice de ise Bethnaharindir.Yani görüldüğü gibi emmoğlumuz Kürtlerin lehçeleri ile bir bağlantısı kesinlikle yoktur.

(Bethlehem-Bethnaharin-mezopotamya)
Böyle olunca Kürtlerin kassitlerden geldiği savı da gerçeği yansıtmamaktadır.Çünki tarihsel verilerde kassitler tarihten kaybolan halklardan olup M.Ö 1530-1170 arasında Mezopotamyada yaşamışlardır.Bunlar doğudan gelen ve Asana inancına sahip bir ulustur.

....../.....Lütfen ikinci bölüme bakınız!

DİĞER SAVLAR

Başta Ermeni kökenli Nuri Dersimi olmak üzere bazı naylon Kürtçüler ve batılıların emmoğlumuz Kürtlerle ermenileri aynı etnik kökende birleştirme çabalarının altında da malum Batı Emperyalizminin çıkar hesapları yatmaktadır.Baytar Nuri Dersimi Birinci Dünya savaşını takiben yeni Türkiye Cumhuriyetinde Baytar olarak görev yaparkan önce İngiliz ve daha sonra da Rusların emperyalıst emelleri uğruna casusluk yapmış bir işbirlikçidir.Ayrılıkcı Turnusol- Kürtçülerin duayeni olan bu kişi kaçtığı Suriyenin Halep kentinde Suriye gizli servisinin maddi ve manevi desteğiyle 1952 yılında yazdığı Kürdistan Tarihinde Dersim isimli kitapda Emmoğlumuz Kürt gençliğine, Türklere karşı intikam marşları ile vasiyetini yazmış ve tarihsel gerçekleri tamamen çarpıtmıştır.Türklere her vesile ile nefretle hakaret etmeye ve aşağılamaya çalışmış ve böylece kısa dönemde Türkler ile Kürtler arasında nifak tohumları ekerek başarılı olur gibi görünmüşse de aklıselim türk ve Kürtler emmoğlu olduklarını unutmayarak tezgahlanan oyunu bozmuşlardır.Asıl adı Nubar olan bu ermeni dönmesi naylon Kürt ,Baytar Nuri aynı kitabında Kürtlerin tek dostu ve akrabası olarak ermenileri göstermiş ve böylece kendisinin esas etnik kökenine sadık kalmıştır.Yalan ve çarpıtmalarla dolu kitabında Dersimlilerin sadece ermenilerden kız alıp verdikleri şeklinde bir safsata ortaya atarak Dersim Türkmenlerine ve öz ve öz Türk olan Zazalara hakaret etmektedir.Ayrıca M.Kemal Atatürke Erzurum kongresine gidişinde ona gönüllü refaket eden Türkmen Zaza Aşiretlerine ise hainler demektedir.Birinci Dünya Savaşında tek amacı yurdunu emperyalıst işgalcılere karşı savunmak olan Türklere karşı Rus ve Ermenilerle işbirliği yapan kandırılmış bazı turnusol- Kürt aşiretlerinden ise kahramanlar olarak bahsetmektedir.

Kürtlerin etnik kökeni ile ilgili çelişkili savlar içinde Batı Emperyalizminin en planlı ve programlı tasarladığı sav, görüldüğü gibi emmoğullarımızın ermeni oldukları iddiasıdır.Güneydoğu Anadolu ve Irakda 1.Dünya savaşı öncesinde faaliyetlerde bulunan İngiliz ajanı M.Zareckinin 1915 de İngiliz dışişleri bakanlığına verdiği raporda ermenilerle Kürtlerin aynı etnik kökenden geldikleri ve bu topraklarda birlikte yaşayacaklarından dolayı birlikte hareket etmelerinin teminin gerektiğini bildirmiştir.Bunun tarihi gerçeklerle bağdaşması mümkün görünmemektedir.Kürtler ve Türkmenlerin, Ermenilerle birlikte Doğu Anadoludaki coğrafyada birliktelikleri ancak göçler yoluyla gerçekleşmiş olup daha önceden bilinen bir etnik beraberlik tarihsel verilerde kesinlikle yoktur.Ayrıca ermenilerin etnik geçmişini incelediğimizde bu milletin kendisini hiçbir zaman ve bugün de Ermeni olarak nitelemediğini görmekteyiz.

Sasunti Tavit isimli Ermeni destanına göre bunlar kendilerini Hay isimli mitolojik bir tanrıdan türediklerine inanarak kendilerini Hay milleti ve ülkelerini de Hayastan olarak adlandırmaktadırlar.Hay adı batınilikte ölümsüz tanrı demektir.Ayrıca dini yönden birliktelikleri olan Gürcüler ise ermenileri Somehi olarak isimlendirmektedirler.Some yani Soma tarihsel inançlar sözlüğünde kutsal bir sıvı içeceğinin tanrısı olup ermenilerin paganik dönem inançlarının günümüzde halen yaşadığının göstermektedir.Armenia-Ermenistan adı sadece dağlık bir coğrafyayı kastedmiş ve Kuzey Mezopotamya halkı olan Aramilerin ülkesi yani ‘Aramiya anlamında kullanılmıştır.Tarihsel verilerde ilk defa Ermeni ve Ermenistan adı M.Ö.518 yılından kalma Baküstan yazıtında geçmektedir.Pers Kralı Darius bu yazıtta Ergani -Elazığ yöresinde ayaklanan Ermeni isimli kavimden bahsetmektedir.

Tarihi bir gerçekde M.F.Kırzıoğlunun Armenya -Yukarı Eller Tarihinin İçyüzü isimli eserinde belirttiği gibi M.S.5.yy.da bazı Öntürk ve ÖnKürt boylarının Doğu Anadoluya yapılan göçler esnasında hiristiyanlaşarak Ermeni ve Süryaniler içerisinde erimiş olduklarıdır.Kürtler ile ermenilerin zaten bir inanış birlikteliği hiçbir zaman oluşmamış olduğu gibi Kürtler türklerden önce yani 645 yılında müslümanlığı kabul etmişlerdir.Bu nedenle ermeniler ve diğer hiristiyan unsurlarla daima mesafeli 
durarak hiç kaynaşmamışlardır.Kaldı ki 4500 yığma kelimeden olan Kürtçe lehçesi içinde sadece birkaç ermenice kelime mevcut olup tamamı Türkçe,arapça ve farsçadan oluşmaktadır.Nitekim 15 yy.dan günümüze değin Kürt-Ermeni ilişkilerini araştıran Garo Sasunti Kürt ve ermenilerin hiçbir zaman kaynaşmadıklarını ve hatta ermenilerin Kürtlerden eziyet gördükleri için Rusyaya göç ettiklerini anlatmaktadır.

Kürtlerin kökeni ile ilgili diğer bir sav ise;M.Emin Zekinin Kürdistan Tarihi isimli yapıtında da belirtlidiği gibi Kürtlerin Kürt Bini Kohtonun soyundan geldikleri ve bu nedenle Arap etnik kökenli olduklarıdır.Bu sav de gerçek dışı olup sadece sünni ve şafi mezhebinin dini hurafelerine dayandırılmaktadır. 

YEZİDİLİK BİR Kürt İNANIŞIDIR SAVI

Son yıllarda artan Kürtlere suni kimlik arama çalışmalarına yoğun şekilde katılanların başında gelen Turnusol- Kürtçülerden C.Bender,E.Sever gibi yazarlar ile bunlara destek sağlayan hayali araştırmalarla gerçeklerden uzak yazılar yazan F.Bulut, Tori,Kreyenbroek ve Sperl gibi yazarların yapıtlarında Kürt etnik kimliğini ortadoğudaki çeşitli azınlıkların inançları ile bütünleştirme gayreti yatmaktadır.Bundaki amaç emmoğlumuz Kürtleri köklü,inançlı ve herşeyi yok edilmiş mazlum bir kavim olarak göstermektir.Aklı başında ve objektif bir tarih anlayışına sahip birisinin Akın Kara ve Karanın da Ak olarak aldatıcı bir şekilde çarpıtıldığı bu yazıları yazabilmesi onun insanlığa hizmet anlayışı açısından mümkün değildir.Bu nedenle adı geçen kişilerin bu yanlış ve kasdi yazıları ne Kürtlere ne de insanlığa hizmet etmemektedir.Tarih bu kişileri insan ve toplumların ruhuyla oynayan suçlularolarak birgün yargılayacaktır.Bütün Dünyanın ve herşeyden önce yöre halklarından Arapların, İsrailoğullarının, Farsların ve Süryani kökenli ulusların gayet iyi bildiği Mezopotamya coğrafyasını ve onun etnik yapısı ile kültürünü Batı emperyalizminin aldatıcı karanlığında Kürt kültürü imişcesine çarpıtmak Bilime karşı cinayet işlemek anlamına gelmekte olup bu davranış insanlığa ve emmoğlumuz Kürtlere yapılan apaçık bir ihanettir. Düzmece ve sahtekarlıktır.Onların amaçları tarihsel gerçeklikleri görüp şahsi çıkarcılıklarını bırakıp,kağıttan yapılmış atlarına bindikleri batılı emperyalist kışkırtıcıların oynak kahpe eğerlerinden inip Kürt kardeşlerimizin tarihteki gerçek yerlerini araştırıp bulup ve böylece doğruları anlatmaktır.
Kürtlerin Mezopotamya bölgesindeki eski dinsel inançların,kültürlerin,destanların ve Zerdüşim ve Yezidilik gibi dinsel öğretilerin esas sahipleri olduğu savları , Kürt halkının yanısıra Hiristiyan Araplara ve Süryanilere de yapılan çok büyük bir haksızlıktır.

Tarihsel gerçeklere baktığımızda Harranın binlerce yıllık bir Sabiilik,Süryani inanç merkezi ve Semavi dinlerin peygamberi İbrahimin yurdu olduğunu görmekteyiz.Çoktanrıcı bir inanışa sahip olan Harranlı,Nusaybinli ve Urfalı sabii Süryaniler, başta Güneş Tanrısı Şamaş ile birlikte içinde Ay tanrısı Sinin de bulunduğu Altı Gezegen Tanrısına inanmaktaydılar. Bunların törelerine göre Saçlarını ve sakallarını kesmek günahtı.

Nitekim 830 yılında Bizans seferine giderken Harrandan geçen Abbasi halifesi Memun,halkın ne musevi,ne isevi ne de muhammedi olduğunu öğrenince çok kızmış ve bunların ya muhammedi olmaları yada diğer iki dinden birine girmeleri gerektiğini, aksi halde sefer dönüşünde kendilerini cezalandıracağını söylemiştir. Daha sonra Abbasi orduları seferden geri dönerken tekrar içinden gectikleri bu yörenin halkı kendilerinin Kuranda da adı geçen Sabii dinine ait oldukları söyleyerek halifenin şerrinden kurtulmuştur.

 samaş

Yörede konuşma ve yazı dili süryanice ve arapçaydı. Tarihçileri Bar Hebroyo Vekayinamesinde , Harranlıların klasik süryanice konuşup yazdıklarını anlatmaktadır. Binlerce yıl Kuzey Mezopotamyaya hakim olan aynı etnik kökene sahip Süryaniler ,Keldaniler ve Nasturiler, zamanla müslüman arapların baskısıyla ya islam dinine girerek verimli topraklarda kalmışlar ya da eski inançlarını devam ettirmek için Kuzey Irak dağlarının sırtlarına çekilmişlerdir.Bu dağların doğusunda ise bir klasik bir İran-Mani dini olan Zerdüştlük hakimdi.Süryani ve Keldanilerden boşalan verimli topraklara ve tüm Kuzey Irak Dağlarına Gazne devletinin egemenlik bölgesinden göçeden ve Arap milliyetçisi Abbasilerin işbirlikçileri olan bir kısım Kürt aşiretleri yerleştirildiler. Yezidiliğin kurucusu olarak bilinen Adi bin Misafir aslen lübnanlı bir arap olup 1075 yılında Lübnanda doğmuştur.Daha sonra aldığı dini eğitimle sufiliği seçmiş ve sonra kuzey Iraktadaki Laleş kentini kendine merkez edinmiştir.Bu kişi eski asur ve keldani kökenli gnostik inanışları ile mani ve zerdüşt bileşimlerini alıp üç kitaplı dinin öğretileri ile harmanlayarak kendine göre bir sentez derlemiştir.Bu sentezinde Tanrı Melek Tavus olarak da adlandırılan Şeytan olup,Ateş aynen zerdüşizm de olduğu gibi evrende varolan herşeyin ve maddenin özü olarak kabul edilmiştir. Şeyh Laleşe gelince ilk önce adını Şeyh Adi Hakkarili olarak değiştirmiştir. 1055 yılında ise Türkmenistandan gelen Selçuklu Türkleri Bağdatı işgal etmişler ve burada medreseler kurmuşlardı.Bu medreselerde dönemin en büyük islam alımleri dersler vermişlerdir.Bu durumda İlim ve İrfan şehri olan aydınlık insanların yaşadığı Bağdatda Adi bin Misafirin kendisine tarikat kurma ve mürid toplama şansı hiç yoktu.Bu nedenle Şeyh Adinin Abbasilerin son döneminde Tohoristandan Kuzey Iraka göçen ve Kuzeydoğu dağlık bölgesinde yerleşmiş emmoğlumuz Kürtlerden kendisine mürid toplamayı ve onları kandırmayı yeğlemiştir.Şeyh arapça risaleler yazarak bu yazıları iki ayrı kitapda toplamıştır.Arapça olan ilk kitabı Kitap el Cilve olup anlamı Tanrısal açıklama kitabıdır.İkincisi de yine Arapça yazılı olan Kitab el Asvad olup anlamı Kara kitapdır.Bu ikinci kitap arap alfabesiyle yazılı karmaşık bir Kürtçeye (!) de çevrilmiş ve kendilerini Yezidi diye adlandıran birkaç Kürt aşiretinin kutsal kitabı olmuştur.

Bu kitabın Kürt lehçesindeki adı Meshaf-ı Reşdir.Kitabın adının Kara kitap olması ,içeriğinde şeytanla ilgili övgüler ve tapınma şekilleri bulunmasındandır.Çünki hem kitaplı dinlerde hem de paganist dinlerde Yaradan yani Tanrı  ak renkli yani ak ışığın,kötülüğün sembolü Şeytan ise kara renkli yani kara ışığın sahibidir. Bazı Yezidi Kürt aşiretlerinin sadece kara kitabı kendilerine kutsal kitap olarak seçmeleri ise bu bağlamda çok düşündürücüdür.Kandırılma inandırılmanın şekli ile boyutunun iyi incelenmesi gerekmektedir.Bu durum açıkca Haçlıların yöredeki emperyal çatışmalarının olduğu bir dönemdedir ve Haçlı kont ile tapınak şövalyelelerinin islam milletleri üzerinde ince çıkar hesapları ve düzmece planlar yaptıkları bir zamandır.Yoksa normal şartlarda böyle bir inanışın islamın ilim ve bilimiyle hakim olduğu mezopotamyada yaşamak için ortam bulması imkansızdır.


Şeyh Adi 1162 yılında ölünce Laleşde bir türbeye gömülmüştür.Yerine geçen oğlu sadece Hakkarideki bu dağlık coğrafyada doğmuş olmasından dolayı suni bir isimle emmoğullarımızı kandırabilmek için adının başına Kürtekleyerek kendisini  Kürt Adi bin Hakkarili olarak tanıtmıştır.Yezidi dininin öğretisinin Lübnanın Dürzi lehçeli arapçası ile yazılı olması ve Arap şeyhlerince yönlendirilmesi itibarıyla yezidiliğin kökenin emmoğlumuz Kürtlerle bağlantısı sadece coğrafi yöre ile ilgili olup, iddia edildiği gibi kesinlikle orijinal bir Kürt inanışı değildir.Sonradan bazı kandırılmış küçük Kürt aşiretleri tarafından benimsenip giyilen bu başkasının gömleği daha sonra milli bir inanç haline getirilmek istenmiş ve istenmektedir.Bu büyük bir yanlıştır ve zaten Kürt kardeşlerimizin mutlak çoğunluğu tarafından reddedilmektedir.Nitekim Şeytan Tanrı olarak yezidilerce Yaradan-Allah diye inanılan Melek Tavus adına yapılan törenlerde yezidi erkekler topluca yapılan kurban ayınlerinden sonra çıralar yakmakta ve türbe etrafında elele tutuşup sağ ve sol ayaklarını kısa mesafelerle bir öne bir yana atarak halay çekip dönmektedirler.Bu arada meydanda toplanan ve ellerinde horoz tüyü bulanan kadınlar ise Melek Tavusa bağlılıklarını coşkun bir şekilde belirtmek için dilleri ile çıkardıkları bir sesle kutsal çıngıraklı yılanı taklit ederek bağırmaktadırlar.Bu harekete Zılgıt adı vermektedirler.

Bu Zılgıt çığırtısının nedeni olan kutsal çıngıraklı yılan ‘ın en güzel figürü Yezidiliğin kurucusu Şeh Adinin Laleşdeki tapınağının giriş kapısına işlenmiştir.Bu yezidi çığırtısı politik ve emperyalist nedenlerle daha sonra turnusol- Kürtlerin sembolü haline getirilmiş ve bugün bile kökeni bilinmeden tüm Güneydoğu ve Doğu Anadolu yaşayan insanlarımız tarafından bilgisizce taklit edilerek kullanılmakta ve böylece kutsal çıngıraklı yılan yadedilmektedir.

Ayrıca Turnusol-Kürtlerin kendi çektikleri ve TVlerden de izlenen görüntülerde Pkk –Narko terör örgütü elemanları her köy baskını ve kitle katliamlarından sonra elele tutuşarak aynı ritüel dansı bir halay şeklinde yaparak zılgıt çekmektedirler.M.S.13.yy.dan sonra özünde Ermeni etnik kökenli olan ve sonradan müslüman bir şafi olan sözde Kürt Beyi Bedrettin Lulu tarafından katledilen yezidiler daha sonra Hakkari dağlarının doruklarına çekilmişlerdir.Daha sonra kalanların bir kısmı ise 1415 de tutucu bir müslüman inanışına sahip olan Cizre Emiri Kürt İzzeddin Bey tarafından kafir suçlamasıyla kılıçdan geçirilmiş ve türbeleri yakılıp yıkılmıştır.Bu nedenlerden dolayı yezidilik inanışı kendi kısır dogmaları ile sınırlanmış bir paganist arap anlayışıdır.Arapların cahiliye devrinin inançları ile benzerlikler göstermektedir.Emmoğlumuz Kürtler bu tiyatronun sahnesinde sadece bir kuru görüntü veren figüranlar yerine konmuşlardır.Bu Kürt kardeşlerimizle biz türklerin ortak geçmiş kültürümüze yapılan bir çarpıtma ve yanıltmadan başka bir şey değildir.

ZERDÜŞİZM BİR Kürt İNANIŞIDIR SAVI

Başta M.Sıraç Bilgin ve C.Bender ,olmak üzere malum AB İşbirlikçisi ve avrupalı gizli servislerin kalemşörü Kürtçü yazarlarının çelişkili çarpık savlarından birisi de Zerdüşizm inancının kurucusu Zarahustranın Kürt kökenli ve öğretisinin bir Kürt kültürü olduğudur.Yani Zerdüşt birdenbire emmoğlumuz olmaktadır.Onlara göre Zerdüşt Kürttür ve Kürtçe konuşmuştur.Bu yönde sayısız çarpık savlarının tamamının hayal mahsulü olduğu konu biraz incelendiğinde açıkca ortaya çıkmaktadır.Özünde Azerbaycan Türk tarihini kasdi çarpıtmak olan bu savların arkasında tarihi bir inkar yatmaktadır.Şöyleki;Larusse tarafından 1963 yılında yayınlanmış Mythologies Classiques isimli yapıtta belirtildiği üzere sonradan adı Zerdüşt olan Arkasıp isimli kişi ,MÖ.650 yılında Azerbaycanın Hazar kıyısında bir köyde doğmuştur.

Doğumu anında gökyüzünde yıldız kayması olması nedeniyle kendisine Zend dilinde yıldızın oğlu anlamında Zarauştra denilmiştir.Bunda o dönemde Azerbaycanda yaşayan ve Göktanrı ile Kutlu Göksel öğelere inanan ve Perslerce başlarındaki hakanları olan Alp er Tunga-Afrasiyab olarak tanınan Turanlılar olarak da isimlendirilen Türk İskit boylarının etkisi olması kuşkusuzdur.Perslerin o dönemde kerelerce Turanlıların egemenliğine girmiş olmaları nedeniyle onlardan kültürel ve dinsel olarak etkilenmeleri kaçınılmazdır.

Persler çoktanrıcı inanışlarını bırakarak Ana Tanrıça inanışının Kutlu Anası Kybeleyi de kabul ederek ona Anahita demişlerdir.Turanlıların Göktanrısı Kuday perslerde Mithra,iyilikçi Türk Tanrısı Ülgen ise Ahura Mazda olarak isimlendirilerek bir tanrılar üçlüsü kurulmuştur.Bu inanış Mazdeizm adını almış ve bu çok tanrılı din Zerdüşt tarafından sosyal ve ekonomik görüşlerle takviye edilip tarım reformu temeline oturtularak ikinci bir Mazdeizm olan Zerdüştlüğe dönüştürülmüştür.Bu inanışa Zoroastrizm adı da verilmektedir.

Araplar bu dine ateşe tapanlar anlamında Mecusilik adını vermişlerdir.H.Hacaloğlunun Zerdüşt adılı eserinde belirtildiği gibi etnik olarak persli olan Zerdüşt,gökyüzünde yaptığı seyahatte, Turanlıların yani Türklerin ve içinde mutlaka emmoğlumuz öntürk boylarının bulunduğu orduların dalga dalga batıya göç edişlerini ve Güney Kafkasya ve Hazar denizi batısındaki topraklara yerleştiklerini görmüş ve bunun üzerine hiddetlenerek ..bakır kılıcımı artık kuşanma zamanı geldi.Kılıcımı sapına kadar Turanlı kanına bulayacağım...diyerek ne tür bir peygamber ve ne kadar Turanlı (Türk ve diğer türk boyları)düşmanı olduğu anlatılmaktadır.Zerdüşizm özünde farsilerin milli dinidir.

İrandaki zerdüşt merkezi Yezd şehri
Zerdüşizmin kitabı olan Avesta pehlevi yani Batı İran Farçası ile yazılmış olup tamamen Farsi özellik taşımaktadır.Şarap içip eğlenmeyi ,şarkı söyleyip dans etmeyi ve renkli elbiseler giyip her geçen günü Bayram gibi kutsal olarak kutlamayı öneren bir inanıştır. Homa,Kuday ve.gibi bazı dinsel kelimelerin Türkçe kökenli olması açıklandığı gibi Turanlı -Türk etkisindendir.Bu dinin ,Zerdüştün ve Avesta isimli isimli kitabının ne emmoğlumuz Kürtlerle ,ne de başka türk boylarıyla bir ilişkisi yoktur. Hatta M.Ö.6.yy.da 300 rahibi ile birlikte Türk ve Kürtlerin ortak ordusu tarafından Yezd şehrindeki bir manastırda öldürülmüştür.

KürtÇE DİYE BİR DİL VARMIDIR?

Dil bir halk topluluğunun millet olabilmesi ve etnisitesinin varlığı için en önemli unsurdur.Ayrıca dil edebi ,teknik ve inançsal özellikleri de içinde barındırmalı ve ses uyumu,retorik ile dilbilgisi kurallarını açık ve net olarak koyabilmelidir.Köktürkçenin bir lehçesi olan Kürtçeye dil niteliği kazandırmak son 100 lılda emperyalizmin bir oyunu olarak ortaya çıkmış önce Prof.Marr 4500 yığma kelime ile yola çıkmış daha sonra da rus F.Justi 8300 kelimelik bir Kürt dili yaratmak istemiştir.V.Minorsky ise bu kelimelerin kökenin şöyle analiz etmiştir;
3080 kelime Türkçe
2200 kelime Farsça(1200 kelime Zend lehçesi)
2000 kelime Arapça
320 kelime Pehlevi lehçesi
200 kelime ermenice
110 kelime süryani-keldanice
390 kelime bilinmiyen dillerden
Bu nedenlerden dolayı Kürt dili konsunda şu kesin sonuç önemlidir;
1.Kürtler Köktürklerin bir boyudurlar ve köktürkçe konuşup köKtürk alfabesi ise yazmışlardır
2.Kürt destanları zaten Türk destanlarıdır.Ergenekon ve Kawa gibi.Bundan dolayı turanidirler
3.Kürtçenin morfolojik özellikleri aynen türkçede olduğu gibidir.
4.Kürtçenin cümledeki öğelerin dizilişi aynen türkçede olduğu gibi özne-tümleç-yüklem şeklindedir.
5.Kürtçede bugünki Türkiyede kullanılmayan unuttuğumuz eski köktürkçe yüzlerce kelime vardır ve halen kullanılarak yaşatılmaktadır.
6.Divanı Lugat-it Türk de belirtildiği gibi 5 temel özellik olarak Kürtçe oğuz dillerinin fonolojik özelliğine sahiptir
7.Alman türkolog Göktürk anıtlarında geçen 600 cıvarında kelimenin bugünki Anadolu türkçesinde pek kullanılmamasına rağmen Kürtçede yaşadığını ve güncel olanak kullanıldığını anlatmaktadır.
8.Köktürkçenin halen yaştılmış olmasını emmoğullarımız Kürtlere borçluyuz.
(X) ve (W) nasıl kullanılacak?
 

PEKİ KürtLER GERÇEKTE KİMDİR ?

Peki ama Kürtler kimdir sorusunu sormadan önce, gerçek Kürt etnik kimliğinin iki kısımda incelenmesi gerekmektedir.


Birincisi İsadan binlerce yıl önce ,Tufandan sonra Tanrı dağlarına konan Nuhun gemisinden çıkıp,bugünkü Taklamakan Çölünün yerinde varolduğu kesin olarak bilinen ve daha sonra kuruyarak bugünki Baykal ve Aral gibi tuzlu ve susuz artık gölleri oluşturan Omoğ ve Obol göllerinin kuzeyinde , Türk boyları ile birlikte yaşayan;


Türklerin emmoğlu uruku olan ProtoKürtler ile, Prototürklerle birlikte batıya göç edip etnik yapısını ve dilini değiştiren protoKürtler şeklinde görmek gerekmektedir. Birinci kısımda belirttiğimiz gibi öntürklerin amcaoğlu olan önKürtler, milattan binlerce yıl önce büyük Asya iç denizini kuzeyinde bulunan ve bu içdenize dökülen Elegeş ırmağı ile Selenge ırmağı arasında emmoğulları öntürklerlerin diğer boylarıyla birlikte yayılmış şekilde yaşıyorlardı.

Diğer Türk boyları gibi göçebe bir yaşam tarzına sahip önKürtler diğer öntürk boyları ile birlikte önce Cücenler devletinde birlikte hareket etmişler daha sonra ise Hun Türkleri içerisinde aynı kaderi paylaşarak, önce çinlilerle mücadeleye katılmışlar ve daha sonra da birlikte batıya göç etmişlerdir. Bu önKürtler de aynı diğer öntürk boyları gibi göktürk alfabesi kullanmakta ve Türkçenin doğu Altay diyalektini konuşmaktaydılar.Türk ve Kürt kelimeleri o kadar içiçedir ki nitekim köktürk alfabesiyle Türk yazıldığında soldan sağa türk,sağdan sola ise Kürt diye okunmaktadır.
 
Türk ile Kürtün ayrı gayrısı özünde çekirdeğinde bile yoktur.Elegeş Irmağının doğu yakasında Rus Radloff tarafından bulunan Danimarkalı Thomsen tarafından okunan dokuz metre yüksekliğinde ki,

 Göktürk alfabesiyle yazılı Elegeş yazıtının sekizinci satırında,
Ötügende birlikte yaşadığımız emmoğlumuz Kürtlerin hakanı Alp Urungu;....., kendisinin Kürt elinin hanı olduğunu anlatmakta, ve beline altından yapılma bir okluk bağladığını söyleyerek 39 yaşında ülkesinin başına geçtiğini ifade etmektedir. Ayrıca bu yazıtta ülkesini terk etmek zorunda kaldığını, bunun ölümden de beter olduğunu, artık halkının ve ülkesinin ortada kalmadığını ve ülkesinden ayrıldığını üzüntülü ifadelerle anlatmaktadır. Bu anlatım içdenizin kurumasından sonra emmoğlumuz önKürtlerin diğer öntürk boylarıyla birlikte göç edişleri gerçeğini yansıtmaktadır, Altay Türkçesinin doğu lehçesini konuşan bu önKürtler aynı iç denize dökülen Orhun ve Selenge ırmakları arasında ki diğer öntürk boylarıyla aynı kültürü,alfabeyi,inanışı,töreyi ve tarihi kaderlerini iç içe yaşamaktaydılar. Genelde sığır çobanlığı ve hayvancılıkla uğraşan protoKürtlerin en büyük boyu Ökörmanço = Ogormanço yani kormançolardı. Bunlar adından anlaşılmakta olduğu gibi İnek,öküz,koyun gibi besi hayvanları çobanıydılar. Hakanlarının ön isimleri aynı öntürk boylarında olduğu gibi Alp takısı almaktaydı. Yeniseyde Alagölün doğusunda bulunan Tarbakatay Dağlarının güneyinde rusça adı Kürte Kar Obası denen bölgede yaşayan Kürtler ,rusçada Kürdaklar olarak anılmış ve bu bölge aynı zamanda Kürdak Skaya volest  olarak isimlendirilmiş olup bu küdaklar çağatay türkçesi konuşmaktadırlar.Köktürklerle aynı kültürel değer yargıları ve inanışları sahip olan kader yoldaşı Kürtler, MÖ. 5000 ila 3000 yılları arasında göllerin kuruyarak çoraklaşması ve iklimin değişmesiyle diğer öntürk boyları içerisinde onlarlarla birlikte Ötügen toprakları olan Orta Asyadan güneybatı yönünde göç ederek önce Tanrı Dağlarının batı eteklerine yerleşmişlerdir. Tanrı dağlarının eteklerinde yurt tutmuş bu insanlara Oğuz Kaan tarafından Karlıklar adı verilmiş olup kışlaklarının adı ise Kurt tak dır.Diğer Türk boylarının zamanla Tanrı Dağlarından ve Sibirya steplerinden verimli topraklar olan Maveraünnehir – Türkmenistan ve Horasana inerek yeni kentler kurmaları eticesinde,emmoğullarımız önKürtler de, Fergana vadisinin güneyinde bulunan ve Tohoristan, kuzey Afganistan ve bugünkü Tacikistan yöresine yerleşmişlerdir.

Burada kurdukları en önemli yerleşim olan Kend-i Kürt  şehri ile Afganistanın kuzeyine hakim olmuşlardır.Afganistandaki Herat Çayının yanıbaşında yükselen Öleng Nesin yaylasının eteğinde Kürt Nesin yerleşimi ve yaylası bulunmaktadır.

L.Rasoyninin de belirttiği gibi Daha sonraları ise Yeniseydeki Göktürk Organizasyonu içindeki bir kısım önKürtler ise diğer Türk boylarını takip ederek Horzem, Kuzey Hazar ve Karadeniz steplerinden Balkanlara ve Orta Avrupaya kadar inmişlerdir. Bunların içinde küçük bir boy olan Kürt – Gyarmat yani Yorulmaz boyu halen Macaristanda Sekel Dağı eteklerinde beraberce orta asyadan geldikleri Sekel Türkleriyle birlikte yaşamaktadırlar.Macaristan ile slovakya arasındaki ovanın adı Kürtözü -Kürtos ve Batasay Yarmat şehri yakınında da Kürtos kala kasabası yer almakta ve de Macaristanın Romanya sınırları içindeki toprak parçası ise de Kürtya yani Kürt yurdu olarak isimlendirilmektedir.

Ayrıca Orta Avrupada Çekyada Kürt-kert adında on kadar yerleşim bulunmaktadır.
17.Yyy.da Evliya Çelebi Macaristanda beşyüz kadar türk ve Kürt yer ismi tesbit etmiştir.,Bu isimlerin tamamı Türkiye topraklarında da vardır.Bugün macar dilinde öntürkçeden kalan sayısız kelime bulunmaktadır.Tanrı dağlarının eteklerindeki Fergana vadisinin güneyine yerleşen Kürtler, binlerce yıl içerisinde zaman zaman aynı öntürkler gibi küçük kafilelerle İran içlerine ve Hazarın batısına kadar göç etmişlerdir.

E:bahadır Han bu yöredeki Kürtleri Ensari Türkmenlerinden saymakta ve bu boya Kızıl Turanın neslinden gelen Kürtler demekte ve kurdukları yörelere de Ulu Balkan ve Kiçi Balkan adı vermektedir.Hatta bir kısım öntürk ve emmoğlumuz önKürt böyları güneye doğru hareket ederek Afganistan üzerinden Hindistanın kuzeyine kadar inmişler ve buralara kendi kültür,dil,inanç ve mitoslarını da taşımışlardır.Nitekim Hint mitolojisi olan Ramayanada ,Büyük kutlu hakan Ramanın kendi halkını 5000 yıl önce Orta Asyadan Hindistana getirdiği anlatılmaktadır.Pakistanın Urdu dili ile Köktürkçenin ve hint-aryanların dilinin yapısal olarak önKürt lehçesi ile benzerlikleri buradan gelmektedir.Ayrıca Aryan mitolojisinin büyük bir bölümü köktürklerin yani türk boylarının ve emmoğlumuz Kürtlerden alınmış olup büyük benzerlikler taşımaktadır . Bir somut örnek olarak ,Aryan mitolojisine göre günümüzden 4500 yıl önce inek,öküz,Yak ve büyükbaş besi hayvanlarıyla hindistana inen ogormanço köktürkleri yani emmoğlumuz Kürtlerle beraber öntürk boylarının içinde Tanrı Krişna da çobanlık öğrenmiş ve onun için başta inek ve yak öküzü olmak üzere büyükbaş hayvanların bir kısmı kutsal sayılarak yenmesi yasaklanmıştır. Fakat bütün bu yer değiştirmeler ve göçlere rağmen Büyük miktarda önKürt boyları bugünkü Tacikistan topraklarında kalmışlardır. Binlerce yıllık tarihsel süreç içerisinde Doğu Persleri olarak da adlandırılan Tacikler,peştunlar ve baktrialılarla birlikte yaşayan öz emmoğullarımız olan önKürtler, zamanla kısmen etnik özelliklerini kaybetmişler, azınlık olmaları sebebiyle dilleri bozularak Doğu Pers lehçesi olan Tacikçeden dil kuralları ile ve kelimeler alarak , Altay dil grubunda olan ve eski Türkmence lehçesi içinde sayılan eski Kürtçeyi neredeyse yitirmişlerdir.

M.Ö.9ile 5 yy.arasında birkısım iskit türkleri ile batıya göçeden ve kafkaslardan derbent ve daryal geçitlerinden doğu anadolu ve Mezopotamyaya sarkan önKürtler çeşitli savaş ve ganimetlerden sonra yine emmoğlulları ile birlikte geldikleri geçitlerden çekilerek kuzeye yönelmişlerdir.Bazıları ise 28 yıl Doğu Anadoluya hükmederek Siirt,Ahlata bağlı Saka ve Sak yerleşimlerini,Çermikte Kardu Adıyamanı ve Mardin Savurda Kardı köylerini kurmuşlardır.Bunlardan ayrılanların tamamı Dinyester ve dinyeperi aşarak orta avrupadaki macaristan ovası üzerinden balkanlara kadar sarkmışlar ve daha sonraları ise tarih sahnesinde kaybolmuşlardır.Orta Asyadaki Fergana vadisinin güneyinde yaşayan Tacikler ,M.Ö 3.yy da Perslerin düşmanı olan İskender komutasındaki Makedonlarla işbirliği yaparak onlara rehberlik eden Perslerden başkaları değillerdir. Bu işbirlikleri nedeniyle İskender imparatorluğunun yıkılmasından sonra Persler tarafından doğuya yani bugünkü Tacikistan topraklarına sürülmüşlerdir. Tarihleri boyunca Persçe konuşmalarına rağmen daima perslere karşıt olmuşlardır. Bugün Kürtçenin batılılarca iddia edilen İndo-German yapısının sebebi Hindistandaki Aryanlarla olan ilişkileri kadar ,Tacikçeden yani Doğu Pers dilinden etkilendikleri etkilenmiş olmaları özelliğindendir. Tacikce Indo-Pers dil grubunda olup Wakhi ve Sarikolı isimli iki ana lehçeye sahip olup Sarikoli lehçesi Kürtçeyi en çok etkileyen lehçedir. Aynı zamanda kelimelerinin kökenleri itibarıyla ve sözlü bir dil olması sebebiyle bazı filologlarca bu dil Doğu İskit Dil Grubundan da sayılmaktadır. Bunlar yazı dili olarak Uygur Türk Alfabesinin kullanmışlardır. Fakat yinede bütün bu etkileşimlere ve uzak düşülen coğrafyalara rağmen emmoğullarımız Kürtler halen Türkistanda kullanılan Kuday=Tanrı ,Belli=Evet, Nan=ekmek ve Serok=Serik=Başkan vs... gibi yüzlerce Altay Türkçesi kelimeleri yitirmemişlerdir.Bugün bile kullanmaktadırlar. Tarihsel süreç içerisinde sürekli bir durumda Türkistan topraklarından batıya göç eden İskitler, Messagetler, Nartlar, Gökoğuzlar, Hunlar, peçenekler, Kıpçaklar, Sabirler, Kimmerler ve Kumanlar gibi Türk boyları içerisinde ve Cengiz ile Timurlular Türk – Hun devletleri içerisinde de az da olsa Kürt boylarının varlığının bulunduğu bilinmektedir. Ayrıca Altıncı büyük doğu ilhanlığı olarak anılan Türkistanda M.ö.2.yy.da kurulmuş olan Türkmen-Part ilhanlığında Türkmen kralı Ferhat, Tacikistan topraklarında bulunan bir kısım Kürtleri Çine karşı Kopet dağları eteklerine yerleştirdiğini anlatmaktadır.

Bugün bu Kürtlerin torunları halen aynı bölgede bulunan Bayır köylerinde yaşamaktadırlar.1995 yılında basılmış Hiristiyan Türklerin Kısa Tarihi isimli eserde belirtildiği gibi M.S2 yy.dan başlayarak Türkeli bölgesine gelen Nestoryan ve Süryani rahipleri etkisiyle Doğu ve Batı Türkistanda ve de Azerbaycan yöresinde birçok Türk boyunun ve Hakanının hiristiyan olduklarını ve süryani yazısı kullandıklarını anlatmaktadır.

Daha sonra Türk ve Kürtlerin hiristiyanlaştırma işlemi Türk rahipler tarafından yapılmış olup Türkistanda Metropolitlikler kurulmuş ve Doğu Türkistan Türk Metropoliti Yahbh Allaha M.S.1281 de Bağdat Nestoryan Patrikhanesine Katolikos olarak atanmıştır. Bu nedenle aynı bölgede bulunan Göktürk boyu Kürtlerin de bir kısmının diğer bazı Türkmen boylarıyla nestoryan ve süryani olmaları kaçınılmazdır.Bugün Süryani ve Nasturilerde rastlanan Türkmence ve Kürtçe kelimelerin kökenleri böylece anlaşılmaktadır.

Türkmen ve Kürtlerin Süryani ve Nasturiler içerisinde dinsel birliktelik içerisinde asimile oldukları akla gelmektedir.Suriye ile Irak arasındaki Dura-Europos yazıtlarında M.S.3.yy.da Topcak,Tarhan,Kapgan,Kubat,Kurtak ve Basuk isimli komutanların önderliğnde Türk ve Kürt boylarından oluşan Hunlar defalarca Anadoluya ve Filistine kadar ilerlemişlerdir.Bunlar Yusufelinde Hun-Gimek,Muşda Hunan,Elazığda Palu ve Harput Bungölde Hun ve Erzuncanda Lardushun isimli yerleşimler kurmuşlardır.M.S.466 Da Derbent ve Daryal geçitlerinden Anadoluya inen Ağaçeri şamanist inançlı Tunceli,Mazgirtte Haçeri,Haçeri süfla,Haçeri Üfla,sonra gelen sabir yani suvar türkleri ise Vasuvaragan-Van,Erciş,Erzurumda Suvar,Adıyamanda Suvarlı,Elazığda Hazar,Çemişgezekte Hazari,siirte Hazaan;D:Beyazıtta Kazar gibi yerleşimleri kurmuşlardır.Kürdistan kelimesi ilk defa Türkler tarafından 1156 Sultan Sancar tarafından kullanılmış ve Türkmenistan göçen Kurmançi Kürt boylarının yerleştiği Cezire ile Cilal arasındaki bölgeye verilmiştir.D. Avcıoğlunun Türklerin Tarihi isimli eserinin 3.ncü cildinde de açıkca belirtildiği gibi VII.yy.da Bizanslı tarihciler Türkistana yerleşen ve miladdan önceki yıllarda Sibirya steplerinden inen Türk soyundan gelen Deylemli isimli Kürtlerden bahsetmektedirler. Bunlar savaşçı bir topluluk olup komşu ülkelerde paralı askerlik yapmaktadırlar.

Aynı dönemde Bizanslılar bazı Türk boyları olan Avar, Cücen ve Kürt boylarını kandırmak için Horasan ve Maveraünnehire casuslar göndermişler ve para ile kandırdıkları bazı boyları doğuda büyüyerek genişleyen Göktürk devletine karşı Kafkaslar,Doğu Anadolu,Elbruz dağları ve Mezopotamyaya yerleştirmişlerdi.Bizanslılar temeli entrika olan siyasetleri gereği Göktürk devletinde bulunan bazı Avar,Kürt,afgan ve tacik boylarını kışkırtılmakta ve bundan kendisine çıkar sağlamayı düşünmekteydiler.Bizans arşıvlerinde bu yıllrda Karadenizin kuzeyinde ve Batı Sibiryada Kürt isimli bir Türk boyunun varlığı belirtilmektedir.Bunların çoğunluğu ise Dağıstan bölgesinde toplanmışlardı.
Bizans ile Göktürk devleti arasındaki siyasi ilişkileri görüşmeye giden Bizans elçileri arasında daima bu şekilde Bizans doğu sınırına yerleştirilmek suretiyle devşirilmiş Avar,Cücen,Kürt,tacik,gibi boylardan birileri bulunurdu.Türk Dünyası Tarih dergisiinde açıkca belirtildiği gibi böyle kişilerden oluşmuş ve başlarında Valentinos isimli Elçibaşı bulan Bizans elçi heyetine 576 yılında Göktürk Tigini Türkşad şöyle demiştir.

 ......Siz Romalılar ON DİLLE konuşur ve herkesi aldatırsınız.Sizin elimin on parmağı kadar diliniz var.Bu dillerden bazıları ile bize tabi olan boyları kandırır,onlara vaadlerde bulunur ve onları topraklarınıza yerleştirirsiniz ama onların başlarına bir şey geldiğinde ise bir köşeye çekilerek kendi çıkarınıza bakarsınız.Sizleri buraya gönderenler sizden daha yalancı ve sahtekardırlar.Hemen vakit geçirmeden sizlerin başınızı kesmek gerekirdi.Çünkü biz Türklerin en çok nefret ettiği şeylerden biri yalancılık ve sahtekarlıktır.Sizin İmparatorunuzda layık olduğu cezayı görecektir bundan şüpheniz olmasın.Çünkü o dostluktan bahsederken bize tabi olan boyları kendi topraklarında bize karşı konuşlandırmaktadır.Bundan kasıt bellidir.Onları toprak altına soksanız bile atlarımızın altında karınca gibi ezilecekler.Siz Romalılar niçin bizim elçilerimizi Kafkas dağları üzerinden Bizansa götürüyorsunuz ve Romaya gidecek başka yol yoktur diyorsunuz.Yani biz yollar geçilmez,her taraf sarp uçurumlu,dağlık ve taşlık sanalım da Roma İmparatorluğuna hücum etmiyelim mi?Böyle düşüneceğimiz mi sanıyorsunuz?Fakat unutuyorsunuz ki ben Dinyeper nehrinin nerede bulunduğunu,Tunanın nereye aktığını,Meriçin nereden geçtiğini çok iyi biliyorum.Bize tabi olan kavimlerin Roma topraklarına nereden girdiklerini de biliyorum ve sizin kaleleriniz de bizim için bir sır değildir.Çünkü güneşin doğduğu yerden battığı yere kadar bütün dünya bizim önümüzde diz çökmüştür... Tacikler ve diğer azınlıklar binlerce yıl Türkistandan geçen tarihi İpekyolunda ticaret kervanlarından haraç ve soygunla yaşamışlardır. Bugün Türkistanda ,haydutluk ve soygun anlamında kullanılan Taciklik yapma sözü maalesef tarihten gelen bir deyimdir.7. yy ın sonlarına doğru doğuya açılan İslam ordularının başında bulunan Abbasilerin Maveraünnehiri geçerek Türkistana girmeleri ve buradaki Türklerin yoğun direnişiyle karşılaşmaları sebebiyle Radikal Arap milliyetcileri önce yörede bulunan ve Farsların düşmanı olan Tacikleri ve bir kısım Türk ve Kürtleri kendilerine işbirlikçi olarak seçmişler ve bunlar verilen tavizlerle çok kısa sürede islamiyeti seçerek Abbasi eksenli katı Arapçı mezheplere girerek kolayca Abbasi saflarına katılmışlardır.Bir kısmı ise böylece Bizans ve Ermeni sınırında askerlik hizmeti vermek için Bağdat ve Kuzey Mezopotamyaya yerleşmeye başlamıştır.

 
Kürtlerin bazıları ile Türkmenlerin Kaçar,Pahlavi ve Avşar boyları da bizzat Abbasi-Arap şovenizmi politikası gereği Batı Zağros dağları ile Luristan arasındaki bölgeye yerleştirilerek Kafkaslardan gelecek akınlara karşı kalkan olarak kullanılmışlardır. Bu bölge ilk defa 11.yy.ın sonlarında kürdistan olarak adlandırılmıştır. Prof. Dr. İsmet Giritli de Kürttürkleri Gerçeği isimli eserinde Türkmen boyları içerisinde İslamiyeti ilk kabul eden Kürtlerdir demektedir. Ünlü arap tarihçi Tabari kendi adını taşıyan Tabari tarihinde Abbasi-Arapları hizmetinde askerlik yapan Mir Hasan-Al Kürdi isimli bir Kürt beyinin 839-841 yıllarında yerleştirildiği Musul kentinde aşireti ile 8.Abbasi halifesine karşı ayaklandığını anlatmaktadır. Kürt beylerinin çoğunluğunun şovenist Arap Yönetimleriyle işbirliği içerisinde olmasına karşın bazılarının kişisel çıkarları için zaman zaman isyan ederek kendi beyliklerini kurdukları görülmüştür.Trier Alternative Zeitungun Nr.8-9.1997 deki araştırma yazısında da belirtildiği gibi bunların en önemlileri 11.yy. Kuzey Irakda Miafarkinde Dosteki Kürtlerinin ve yine Dinawar başkent olarak Hasnawid Kürtlerinin kurdukları beyliklerdir. Türkistan topraklarında ise yüz yıl süren ve Türkistanı kan ,zulüm,baskı ve kölelikle yoğrulmuş Araplaştırma zorlamasında ,Arap ordularının en büyük destekçisi Arap-şevon eksenli siyaseti benimsemiş bazı türk ve Kürt derebeylerinin ve onların aşiretlerinin katkısı olmuştur. Nitekim bu dönemde bazı Türk, Kürt ve Tacikler Bağdata gelerek Abbasiler hizmetinde gönüllü askerlik yapmışlardır. Bu süreçte Araplarla daha da yakınlaşan Kürtlerin, etnik özellikleri yeni mezhep eksenleri etrafında ikinci defa bozulmuş, ve böylece kültürleri ve dilleri ikinci bir erozyona uğramıştır.Bu artık telafisi mümkün olmayan Türklükten nihai uzaklaştırıcı bir erezyon olarak gelişmiştir.

Bu arada Horasan ve Türkistanda ki Oğuz Türkleri, Hazreti Türkistan olarak isimlendirilen Ahmet Yesevinin barışcı, sevgi dolu ve insanca daveti ve çabalarıyla Eski Türk töresini yitirmeden ve dillerini kaybetmeden İslamiyete geçmişlerdir.Bu bölgede töresel kalıtımların mezhepsel ayrılıkları biçiminde ortaya çıkışları nedeniyle Türk boyları, Kürtler ve diğer müslüman unsurlar bazen ayrı saflarda veya bazen de aynı saflarda omuz omuza mücadele etmişlerdir.Özünde Yaradılanı Yaradandan ötüre seven ve insan sevgisini savunan Sünni islamı düşünceyi kendi milli törelmerine göre çarpıtıp kendi Arap şovenizmiyle birleştiren ve bunu şiddetle yayma biçimini benimseyen Arap Milliyetçilerinin Türkistan topraklarında en büyük işbirlikçisi olan bazı Türk ve Kürtler, önceleri azınlık olmalarına rağmen, Samanoğullarının baskısından kaçarak 978 yılında Kürtlerin bulunduğu Baktria yöresine gelen samani kölesi olan Sebüktekinin kurduğu askeri sistemdeki Gazneliler devletinde siyasi ve askeri yönetime gelmişlerdir.Tarihçi Barthold Gazneliler devletini köle askerlerden ve yöresel beylerden oluşma, korkuya dayalı askeri-despotik bir devlet olarak tanımlamaktadır.

Aynı kitapda Barthold tarafından Aydınlanmamış bir despot beyiolarak nitelediği Gazneli Mahmutun ...askerin yarısı gürcülerden yarısı da Şebankare Kürtlerinden olması çok uygundur. Çünkü bunların cümlesi iyi adamdır.Asker aynı cinsten olursa tehlike ve güvensizlik doğar.. sözünün Nizamülmülk tarafından selçuklu sultanlarına aktarıldığı görmekteyiz.Gazneliler devletinde saray ve yönetim Türkçe konuşmasına karşın, ahali Türkmence,Kürtçe,Tacikçe ve peştunca konuşmaktaydı. İlk zamanlar Horasan Türkmen beyliğine bağlı olarak yaşayan Gazneliler, Samanilerin yıkılmasından sonra mezhepsel ve töresel ayrılığı ortaya atmışlar, Türk töresi ile Horasandan gelen buyrukla yönetilmek istemediklerini söyleyerek, başlarında Sebüktekinin yöresel bir Kürt beyinin kızından olma oğlu Gazneli Mahmut tarafından Abbasi halifesi Kadir Billaha bağlılıklarını bildirmişlerdir. Bunun üzerine Abbasi halifesi kendilerine Hilat ,Taç ve bayrak göndererek Gazneyi ,Türkistanın Bağdata bağlı Arapçı bir kalesi haline getirmişlerdir. D.Avcıoğlunun Türklerin Tarihi isimli eserinde anlatıldığı gibi Mahmut daha ileri giderek diğer mezhep ve inanışa sahip olanlara para ve servet karşılığı İyi Müslümanlıkbelgeleri dağıtmıştır.Afganistan Webde belirtildiği üzere Gazne devleti sade sadece bir İslam teokrasisine dayalı devlettir ve Mahmut dinsel bir sıfat olan sultan ismini ilk olarak kullanan hükümdardır. Gazneli Mahmut Arapların yardımıyla önce Türk ve Türkmen boylarını Tacik topraklarından kuzeye sürmüş ve daha sonra ganimet elde etmek için Hintli derebeylerine karşı savaş açmıştır. Hindistana girerek kafir kabul ettiği Hintlileri yenmiş, ve Şoven Arap kültürünün dil ve yazısı ile Arap öğelerinin Hindistanda yayılması için kendisini Allahın elçisi ilan etmiştir. Gazneli Mahmuta karşı Türkistanda ki Türk boyları çeşitli kereler birleşmişlerse de bir başarı elde edememişlerdir.

Nihayet 1040 yılında Mahmut ‘un oğlu Mesutun ordusu ile Dandanakanda karşılaşan Tuğrul ve Çağrı beyler komutasında ki Selçuklu Türk boyları ve bazı Kürt aşiretleri ve Türkmenlerden kurulu ordusu üç gün süren şiddetli bir savaş sonunda Gaznelileri yenmiştir. Daha sonra zayıflayan ve içinde çoğunlukla Türk ve Kürt unsurunun bulunduğu Gazneli devleti Gurların isyanıyla yıkılmış ve bazı işbirlikçi Türkmen ve Kürt Aşiretleri bağlı bulundukları Arap ırkçısı Abbasi halifesinin topraklarına sığınmışlardır. Kitleler halinde kaçarak Herat, Hemedan ve Belücistan üzerinden Abbasi topraklarına giren bazı Türkmen ve Kürt aşiretleri , beraberlerinde ailelerini, mal varlıklarını ve sürülerini de getirmişler ve daha sonra Abbasi halifesi tarafından Bizans ve Ermeni krallığına tampon bölge konumunda olan bugünkü Kuzey Irak, Asurluların-Süryanilerin toprakları olan Suriye ve Basra körfezi kuzey kıyılarına bir yay şeklinde yerleştirilmişlerdir. Tarih sahnesinde daha sonra beyleri ve Abbasi ordularına komutanlık yapan Azerbaycan Türklerinden ve Genceden göç eden bir ailenin oğlu olan değerli komutan Selehattin Eyyubi gibi komutanları sayesinde kişisel boyutta Haçlılara karşı mücadelelerde yer almışlardır. Aynı zamanda Haçlı seferleri sırasında hatta bazı Beyler çıkarları için bağlı bulundukları aşiretleri ile haçlı Baron ve Kontlarının kurdukları yöresel devletçiklerde haçlılarla birlikte hareket etmişlerdir. Abbasilerden sonra Ortadoğuda iktidara gelen Arapların ılımlı siyasetiyle mezhep ayrımı yapılmaması, Kıtayların Türkistana girerek Türkmen boylarını batıya sürmeleri ve içinde bazı Kürt aşiretlerinin de bulunduğu Yüzlerce Göçer Türk ve Boylarının yeni verimli sulak otlaklar ve yurtlar edinmek istemeleri nedeniyle , sünni ve alevi Türkmen boyları da aynı şekilde başlarında bulunan Türk Töresinin Ulu Dervişleri-Alperenleri yönetimi ve yönlendirmesiyle Güney Kafkasya, Batı İran ve Kuzey Irak yörelerine de göç etmişler ve böylece Bizans sınırında milyonlarla ifade edilen Türk boyları ve Kürt kitlesi birikmiştir.Bryennies in Historie de Constantinople isimli eserinde belirtildiği gibi göç eden Türk boylarının kalabalıktan Aras köprüsünü geçemedikleri ve oranda karınca sürüleri gibi birikip bekleştikleri anlatılmaktadır. L.Brehilerin Mort de Byzance isimli eserinde Türk boylarına Anadoluya kesin olarak girmek düşüncesi 1045 yılında Kutalmışın Bizanslılara karşı kazandığı Gence savaşı ile ortaya çıkmıştır. Sonraları Bizansın zayıflaması fırsat bilinerek Alpaslan komutasında Anadoluya giren ve 1071 yılında Malazgirt de Bizans ordusu içerisindeki Peçenek, Kimmer,Gökoğuz ,Kuman ve Kıpçak gibi hiristiyan Türk boylarının inanışların değil etnik kardeşliği göz önünde tutarak Türk boylarının safhına geçmesiyle Bizanslıları yenen Türkmenlerle birlikte Anadoluya giren Kürtler ile A.İnanın 1943 de İkinci Tarih Kongresine sunduğu Raporunda açıkladığı gibi daha binlerce yıl önce Anadoluya gelmiş Türk boylarıyla günümüze kadar gelen birliktelik tekrar başlamıştır.Yani Türkün bulunduğu her coğrafyada Kürt de bulunmuş.Türkün olmadığı bir yerde Kürte de raslanmamıştır.

Böylece 11.yy.dan sonra Doğu Anadolu H.K.Türközünün de Türkmen Ülkesi isimli eserinde belirttiği gibi Türkmenia-Türkmen Ülkesi Orta Asya yani Türkistan ise M.A.Kaşgarlıının 1.Milletlerarası Doğu Türkistan Kültür ve Tarih Seminerinde açıkladığı gibi Grand Turchia-Büyük Türkiye olarak adlandırılmaya başlamıştır.Batı Anadolunun Ege kıyılarına kadar ulaşan Türkmen akınlarında Emmoğlumuz Kürtlerin bir kısmı Türkmenleri takip etmişler, bir kısmı da Doğu ve Güneydoğu Anadolunun platolarına yerleşerek asıl uğraşları olan hayvancılığı yapmaya başlamışlardır. Batı Anadoluya kadar Türklerin arkasından gelen Kürtlerin büyük bir kısmı D. Avcıoğlunun da belirttiği gibi Türklüğünü yitirmemiş, Doğu, Güneydoğu Anadolu ve Kuzey Irakta kalan Türkmenler ise yoğun Kürt nüfusu içerisinde Kürt lehçesini konuşur olmuşlrdır.

Çok az da olsa Türk Bektaşi ve Yesevi inancındaki emmoğlumuz Kürtler özünde Türk benliklerini ve töresini muhafaza eden Türkmenlerdir.Daha sonra Anadoluda bulunan tüm Türkmen ve Kürt boyları bugün Başbakanlık arşivlerinde D-BŞM-1144 ve Mühimme Defteri no.124 de kayıtlyı Osmanlı Belgelirnde Ekrad-Türkmen yani göçer anlamında tek bir isimli adlandırılmışlardır. Tarihsel gerçeklikte bilindiği gibi  Bektaşilik-Yesevilik ç Orta Asya Türk töresine ve Türkçe ibadet esasına dayanmaktadır.Yukarıda belirtildiği gibi Göktürk Organizasyonundan ayrılan ve dilini ve inançlarını bırakan bazı emmoğlu Kürt aşiretleri, önce taciklerce daha sonra da Abbasi Araplarınca asimilasyona uğratılarak, onların dil,yazı,dans,folklor ve etnoğrafik kültürel değerlerini benimsemişlerdir.Buna rağmen ne mutlu ki Türk kültür değerleri emmoğullarımızda halen ağır basmaktadır.İnanç olarak Türkmenlerin büyük bir çoğunluğu Türk töresine uygun bir İslam anlayışı olan Orta Asyadan getirdikleri Yesevilik, Bektaşilik, Tahtacılık ve Türk-Töresel inançlarına sahip olmalarına ve sünni mezhebine giren Türklerin de Arapçı kültür dayatmalarını reddederek daha ılımlı bir Türk- sünni inanışa sahip olmalarına karşın ,Emmoğlumuz Kürtlerin büyük bir kısmı yerleştikleri Güneydoğu Anadolu ve Kuzey Mezopotamya çoğrafyası nedeniyle yoğun bir şekilde ortodoks Arapçı ve farsi mezheplerin etkisine maruz kalmışlardır. Türkmenlerle Bazı Emmoğlumuz Kürt Aşiretlerinin çatışmaları, Anadoluda ki tarihsel süreç içerisinde hiçbir zaman etnik ayrılık olarak ortaya çıkmamış olup, sadece çıkar ilişkisi ve mezhep ayrılığı şeklinde gelişmiştir.

 Nitekim Konya Selçuklu Devletinin Karamanoğulları, Artukoğulları gibi Türkmenlere ve Türkçe diline karşı uyguladığı sindirme politikasında maalesef yoğun olarak Arapçı ve farsi eksenli mezheplere dahil olan bazı Kürt kardeş aşiretler kullanılmış ve bunun karşılığında bu bazı Kürtler Doğu ve Güneydoğu Anadoluda büyük topraklar elde etmişlerdir.Bu sadece o aşiretinlerin beylerinin menfaat ilişkisi olup emmoğullarımızı bağlamamaktadır. O. Turanın Doğu Anadolu Türk Devletleri tarihli isimli eserinde 1185 yılında başlayan ve uzun yıllar süren Bazı Türkmenler ile Bazı emmoğlumuz Kürt aşiretleri arasındaki savaşlardan bahsedilmektedir. Burada belirtildiği gibi Türkmenler, ovalarda, Kürtler ise dağlarda yaşamaktadır. Türkmenler yazlık ve kışlık yurtlarına göç ederken; yollar, insanlar, at arabaları ve hayvan sürüleriyle dolardı. Bazı Kürtler ise yağma ve eşkıyalıkla geçindiği için fırsat buldukça onların sürülerini çalarlar ve bununla yaşarlardı. Tüm Güney Doğu Anadoluya kadar yayılan Bazı Türkmen- Kürt çıkar çekişmeleri, iki Türkmen boyu arasında Nusaybin civarında kurulan bir düğün alayının Zavzan Kalesi yakınlarındaki Mardin bölgesinde yaşayan ve Motrib Gawandi olarak da adlandırılan ermeni-arap melezleri tarafından gelin -güveyi ile birlikte katledilmeleri ile başlamıştır.B:unlar suçu emmoğullarımızın üzerine atmışlar ve bazı aşiretleri de kandırarak olayın içine çekmişlerdir.Olaylar büyüyünce, Bazı Kürtler Turabidin, Bazı Türkmenler ise Habur bölgesinde toplanmışlar ve Hapur, Nusaybin, Musul üçgeninde şiddetli savaşlar olmuş ve Motrib Gawandiler bozguna uğrayarak kaçmışlardır. Bu savaşlar süresince ve Ermenilere karşı, iyi davranan Türkmenler, onların Motrib gawandilere yataklık ettiklerini görünce, onları da cezalandırmışlardır.İsveçdeki Kürt vatanseverlerinin gözlemlerine göre ,bugün isveçde yaşayan ve o ülkenin servisinin adamı olan ve kendini sözde Kürt aydını olarak tanıtan ve emmoğullarımızı zerdüştlük gibi inançlara yönelten,onları türk düşmanı olmaya zorlayan ,kendisi İsveçte ermeni örgütlerine üye M.S. Bilgin adındaki şahıs ve hısımları da Mardindeki bu Motrib Gawandilerden olup daima emmoğlumuz Kürtlere hainlik ve kötülük yapmış bir ailedendirler.Bu Motrib Gawandiler maalesef büyük çapta Kürt kardeşlerimizin içine aydın yutturmacası ile sızmışlardır.Bunlar bilindiği gibi Ermeni-Arap melezidirler ve ermenicenin yanısıra kurmançi lehçesini de güzel konuşabilmektedirler.Emmoğlumuz Kürtlerin bunlara ve bunların tezgahladıkları provakasyonlara karşı uyanık olmaları gerekmektedir. Vatansever Kürt kardeşlerimizin araştırmalarına ve tespitlerine göre M.Sıraç Bilginin son görevi Kürt kardeşlerimizi islam dünyasından uzaklaştırmak ve zerdüştlüğe yöneltmektir.Yani şimdilerde Barzani yanlısı görünüp ,Kürtleri birbirine düşman etmekte ve İran asıllı zerdüşt ve Bahailerin maddi yardımları ve paralarıyla Bahai ve Zerdüşt misyoneri çabaları içindedir.

Bu dönemde, Türkmenlere hainlik yapmayan tek hiristiyan halk Süryaniler idi. Artuklu Türk Devleti içersinde yoğunlaşan çekişmelerde , Süryanilerin, daima Türkmenlere sadakat göstermelerine karşın, Ermeniler, belli dönemlerde Türklere karşı ittifaklar içinde bulunmuşlardır. Bu nedenle Türkler ve süryaniler arasında ilişkiler, en iyi düzeyde gelişmiştir. 1243 yılında Selçuklu Türklerinin Kösedağda Moğollara yenilmesi üzerine Malatya başta olmak üzere, bazı bölgelerde devlet otoritesi ve beylik düzeni ortadan kalkmış ama Türkler,Kürtler ve Süryaniler, toplanarak ortak yönetim kurmuşlardır. Süryanilerin Türklere karşı dostluklarına daima sadık kalmaları neticesinde, Selçuklular, Artukoğulları ve diğer Türk beyliklerinde Süryani İlim ve Kültürleri en üstün seviyeye ulaşmıştır.Artuklu devletinin ve Sökmenli Beyliğinin sınırları içersinde bulunan Güneydoğu Anadoluda dağlarda yaşayan dağlı ermenilerin, yerleşik düzendeki halka saldırıları neticesinde, asayişi korumak için onların dağlarda bulunan kalelerini yıkmak amacıyla yapılan Artuklu akınları, İbn Al – Esir tarafından anlatılmaktadır.Diyarbakır, Silvan, Mardin, Koçhisar ve Meyyafarkin gibi Güneydoğu illeri ile Sökmenli vilayetlerinde Türk ve Kürt alimlerinin yaptıkları eserler, kültür hizmetleri, Ermeni ve Süryani tebaya gösterdikleri iyi niyet, onların nedenli gelişmiş olduklarının göstergesidir.

Kaşaninin tarihi Olcaytu eserinde belirttiği gibi Güney Doğu Anadolunun dağlık kesimlerinde 1307 yılında Musa adında bir Kürt; bazı kandırılmış cahil Kürtler arasında Mehdi olduğunu ortaya atarak onları inandırmış ve bunu, ortaya çıkan Halil El Kürdi isimli bir Kürt Şeyhi, devam ettirmiştir. Bu kişi, Ermenilerin kışkırtmasıyla Halifeye de karşı çıkarak, Moğollarla işbirliği yapmıştır. Kendisinin Rufai tarikatından olduğunu söylemiş fakat Kalenderiye tarikatı kıyafeti giyerek, İbahiye Mezhebine göre yaşayarak, şarap içip, afyon kullanmıştır. Büyük Türk ve Kürt kitlelerini kendine bağlayarak, Türkmen ve Kürt obalarını yağmalayarak binlerce insanı katletmiştir. Bunun üzerine, Türkmenler yaptıkları bir karşı saldırı ile bunlardan yüzlerce kişiyi öldürüp, başlarındaki şeyhin başını keserek, Süleyman Şaha götürmüşlerdir. Asıl ilginç olan 1200lü ve 1300lü yıllarda Yezidi Kürt aşiretlerinin diğer bazı çıkarcı Kürt aşiretlerine karşı çıkarak Türkmenlerle çatışmayı istemeyerek, onlarla birlikte Moğol ve Ermenilere karşı savaşmalarıdır. Daha sonra, Yezidi Kürt aşiretleri ile Türkmenler arasında herhangi bir anlaşmazlık ortaya çıkmamıştır. Ortodoks Arap eksenli Sünni ve Şafi mezhebine çoğunluk olarak giren Kürtler,Selçuklu ve Osmanlıdan gelen mezhepsel hoşgörü ve yardımlarla Güney Doğu Anadoludan Türkmenlerin Güney Azerbaycana çekilmeleri ve osmanlının baskılarına karşı koyamamları sonucunda Maraş, Malatya ve Erzincana kadar yayılmışlardır. 14. yya kadar Güneydoğu ve Doğu Anadoluda gelişen bu mezhep ayrılığına ve Türkçe ve Türk Töresinin yokedilmesine direnen Türkmenler, en son darbeyi 1473 yılında Otlukbeli savaşında Fatih Sultan Mehmet ve Arapçı siyaset dümenindeki bazı Kürt beylerinden yemiştir. 1458 yılında Hasankeyfde kurulmuş olan Derebeyliğe son veren ve Anadoluda Karamanoğulları gibi Türkmen beyliklerine destekleyen ve Artukoğlu Türkmen beyliğinin devamı sayılan ve Diyarbakırı başkent yapan Bayındır, Döğer, Bayat, Çepni İnallu, Bayramlu ve Musullu gibi Oğuz boyları tarafından kurulmuş olan Akkoyunlu Türkmen devleti ,
maalesef oğuzluğunu yitirerek Arap taassubunu devlet idaresine taşımış olan Osmanlı yönetimi ile onun doğudaki işbirlikçisi Arapçı eksenli bazı Kürt Aşiretlerinin birlikte hareketiyle yıkılmış, böylece milyonlarca Yesevi,Bektaşi ve Türk -Töresi inancındaki Oğuz Türkmen Boyları Güneydoğudan sökülerek Nahcivan ve Van havzasından Azerbaycana sürülmüşlerdir. Bunun neticesinde Güneydoğudaki Türkmen nüfusu neredeyse sıfırlanmış ve Türkmenlerin arazileri Osmanlı yönetimi yandaşı emmoğlumuz bazı Kürt Aşiretlerine,ermenilere ve keldanilere verilmiştir.Ayrıca aynı dönemde Mısır,Ortadoğu ve Suriyeye hakim olan ve Anadoludaki Türk unsurlarla işbirliği içinde olan Arap, Kürt ve diğer toplulukları hükmü altına almış olan ve Ortadoğuyu binlerce Kıpçak Türkü aileyi getirerek yerleştiren Memluk Türkmen devleti de Osmanlı ve Bazı Kürt-Arap işbirliği neticesinde Kuzey Irak ve Suriyeden püsKürtülmüştür. Bugünkü Güneydoğu sorunun temeline bu gözlükle bakmanın ne kadar gerçekçi olacağı akla çok mantıklı gelmektedir. Daha sonraları Osmanlı idaresinde ayrıcalıklı bir yere sahip olan bazı Kürt derebeyleri 19. yy,la değin tam bir özerklik içerisinde yaşamışlardır.!9.yy,ın başlarında Balkan savaşının estirdiği rüzgara kapılan ve artık hiçbir Türk unsurunun kalmadığı Suriye,Kuzey Irak ve Güneydoğu Anadoludaki Ermeni, Süryani ve Keldaniler empryalist ingilizlerle işbirliği yapınca, yöredeki bazı Kürtler tarafından baskı altına alınarak sürülmüşler ve bunların toprakları ile servetleri emmoğullarımız Kürtlerin eline geçmiştir.2005 yılında Keldanilerin torunları Kürt kardeşlerimizden Hakkari ve cıvarını tekrar geri almak için Avrupa İnsan Hakları Mahkemesine başvurmuşlar ve Kürt kardeşlerimizi katliam yapmakla suçlamışlardır. 1991 de yayınlanan S.H.Hookenin Ortadoğu Mitolojisi isimli eserinde Doğudaki bu hareketlerin Sultan Abdulhamitin 1891 yaptığı kutsal cihatı içinde gerçekleştirdiklerini ve bunu yaparken sadece Arap şovenizmine hizmet eden Panislamizm ekseninde kurulan Hamidiye alaylarının ve bazı Kürt aşiretlerinin öncülüğünde eyleme koyduklarını anlatmaktadır.En son 1912-13 yıllarında Emperyalist İngiltereye ve Çarlık Rusyasına hizmet eden Ermenilere ve Süryanilere karşı tekrar harekete geçen bazı Kürt Aşiretlerine Osmanlı yönetimi göz yummuş ve böylece işbirlikçilerin son toprakları da Emmoğlumuz Kürtlerce paylaşılmıştır.B.Süryoyo tarafından yazılan Assad-Süryani isimli eserde bu durum şöyle anlatılmaktadır. ...Doğu süryanileri Kürtler tarafından bölgeden çıkarıldılar ve bunlar İrana geçerek Ruslara sığındılar.Batı süryanileri ise Mardinin Ivardo köyünde bir direnme hattı kurdularsa da bölgedeki Kürtlerin alayları tarafından kuşatıldılar.Bu savunma hattına ulaşamayan süryaniler ise Kürt ahali tarafından yolda soyuldular ve kırıldılar.Daha sonra Irak ve Suriyeye sürülen süryaniler 1928de çıkan af ile topraklarına geri dönmek istemişlerse de onların topraklarına oturan bazı Kürtlerin itirazları sonucu yeni Türk devleti geri göçe izin vermemiştir. Anadoludan çıkarılan Ermeni ve Süryanilerin bu gerçeği hiçbir zaman görmek istememeleri düşündürücüdür. Atatürkün başlattığı Kurtuluş savaşında ve Cumhuriyetin kuruluşunda da başarılar ,hiç anlatıldığı gibi bir romantizm içerisinde Bütün Türk ve Bütün Kürtlerin birlikte katılımı kazanılmamıştır.Tarihsel gerçekler Türklerin ve Kürtlerin sadece kendi geçmişini inkar etmeyen ve Türkmen Etrakı içinde olduğunu bilen benlikli boylar ve beylerle Kurtuluş savaşının Kongreler dahil savaşın her safhasına katıldıklarını göstermektedir.İyi araştırıldığında bu şekilde Emmoğlumuz Kürt olarak isimlendirilen aşiretlerin ise aslında Tatarlar,karakeçililer,Babanlar vs.gibi benliklerini muhafaza etmiş Türkmen boylarından oldukları bilenlerin antiemperyalist nitelikte oldukları görülmektedir. O dönemin azınlıktaki Turnusol bazı Kürtleri , Doğuda ingilizlerle işbirliği yaparak bekleme siyaseti gütmüşlerdir. İnkilap tarihine bakıldığında Kuvvayi-Milliyenin çekirdeğinin osmanlı döneminde horlanan Her çeşit Türk boyları,Hiristiyan Gagavuz,Kıpçak,Peçenek Türkleri,Karapapak türkleri,Terekemeler,Zaza Türkmenleri,Kurmançi ve diğer has Kürt aşiretleri,Teyzeoğlumuz Çerkez ve çeçenler,müslüman gürcüler ve yörük-Etrak kökenlilerden oluştuğu görülecektir.Yurtsever Kürtlerin Atatürkün Sıvas ve Erzurum kongrelerine katılamı Avşarlar,Bucaklar,Muş ve Bingöl çevresindeki Çepniler, Karakeçililer,Tatarlar, vs aşiretler şeklindeki emmoğullarımızdır..PKK Narko-Terör örgütü ile işbirliği içerisinde olan Ermeni,Keldani ve Süryani diasporası bu gerçekler altında tarihteki hınçlarını unutmuş olmaları mümkün değildir ve Kürt kardeşlerimizden intikam alacakları günü beklemektedirler.Çünki onlar için türk ne ise Kürt de odur.Bu değişmez kurallarıdır.Bugün yaşanan gerçek ise PKK Narko-Terör örgütünün turnusol Kürtçülerden oluştuğu ve kesinlikle emmoğlumuz Kürtleri temsil etmediğinin en iyi şekilde bilindiğidir. Bir önemli beklenti ise liberal ılımlı Kürt kesiminin rahatca konuşması yani onların da eğer birlikte yaşamayı istiyorlarsa meydanlara çıkarak ülke ve bayrak lehine gösteri yapıp kendilerinin terör ve uyuşturucu örgütü Pkk ile özdeşleştirilmemelerini haykırmalarıdır. Emmoğlumuz Kürtlerin barış içinde birlikte yaşamak arzularını artık dile getirmeleri ve pkk hakkındaki düşüncelerini açıklamaları zamanı gelmiştir.Yani ılımlı,kökenini bilen ve vatanını seven Emmoğlumuz Kürtler susmakla hiçbirşey elde edemedikleri gibi susmaları da yanlış anlaşılabilmektedir.Nitekim ünlü bir atasözü bu konuda şu gerçeği göstermektedir;Yanlışa susan, yanlışa ortaktırBen somut kanıtlara dayanarak gerçekleri anlattım.
 

SONUÇ

Bugün gelinen gerçekte olay,kişi ve ülkemizi gelecekteki bekamız için objektif olarak ele almak, kendimizi sert şekilde eleştirmek ve böylece Türk dünyası için mutlu yarına ulaşmak gereği vardır.

1.Emmoğlumuz Kürtler Anadolu nun ve bugün sözde kürdistan olarak kasdi adlandırlan coğrafyanın esas etnik unsurları değillerdir.Bu coğrafyada Kuzey Van havzası ile karadeniz arasındaki bölgenin tarihi halkı KartvelilerGürcüler,Hazar denizine kadar olan bölgenin Messaget-Med yani Azeriler ile Mezopotamyanın esas ahalisi ise Sümerlerdir. Ayrıca Süryaniler ,keldaniler ve Ermeniler mezopotamyanın tarihten bugün kaybolmuş olan otokton yerli halklarıyla kaynaşmışlardır.

2.Kürdistan veya Kürt isimli hiçbir devlet tarihte bu topraklarda var olmamıştır.Yani dört ülke tarafından paylaşılmış bir Kürdistan adı veya ülkesi hayali bir uydurmadır.Kürdistan adına ilk kez 17.yy.da İrana giden bir Alman gezgininin kitabı olan ve bulunduğu topraklarda yaşayan Kürt aşiretlerini betimlemek için yöre adı olarak kullandığı Durch die Wilden Kurdıstan=Vahşi Kürdistan'ın içinden kitapta rastlanmaktadır.

3.Bugün için Kürtçe dil diye tanımlanacak bir dil yoktur.Çünkü çok yakın coğrafyalarda bile yan yana bulunan Kürtler birbirleriyle anlaşamamaktadırlar.Hangi yığma lehçe Kürtçe olarak kabul edilecektir.Kürtçenin edebi bir eseri olmadığı gibi alfabelere de uygunluk gösterememekte bazı harfler uydurulmaktadır.Yani Kürtçe diye bilinen lehçeler yığma Türkçe, Arapça ve Farsça sözcüklerden oluşmaktadır.Toplam sözcük sayısı 4500 dür.

4.Kürtler bugün Batının görmek istediği gibi ezilen bir topluluk hiçbir zaman olmamışlardır.Orta Asyada bizim kardeşlerimiz.Tarihsel süreçde yoldaşlarımızdır.Türk'ün olmadığı bir coğrafyada hiçbir Kürt de bulunmamıştır. 

ÖNEMLİ NOT:Bu Araştırma yazısı ve tüm tespitler, Tarih Arş.cısı Serhat KEMAL'E  ait olup bir kısmının veya bütünün kullanılması durumunda yazarın ve bağlı olduğu Köktürkler Akademisinden referans olarak verilmesi zorunluluğu vardır.