ENERJİ SORUNLARI VE TÜRKİYE

ELEKTRİK ENERJİSİ VE TUTUM YÖNTEMLERİ

 

Türkiye’nin enerji gereksiniminin büyük bir bölümü “Elektrik Enerjisi” nden karşılanmaktadır. Elektrik Enerjisi çeşitli yöntemlerle elde edilir. Ülkemizde yaygın olarak kullanılan yöntemler Hidro-elektrik santraller, Termo-elektrik santraller ve doğal gaz santralleridir. Hızla gelişmekte olan ülkemizde enerji elde etmek için daha çeşitli yöntemler geliştirilmeğe başlanmış, Nükleer Enerji konusu da sık sık gündeme gelmiştir. Doğal gazla elektrik elde etmek için çalışılmış, tamamına yakını dışarıdan satın alınan doğal gaz yakıtı ile ülkemiz enerji sektöründe daha fazla dışa bağımlı hâle gelmiştir. Nükleer Enerji ile bu bağımlılık daha da artacaktır.

 

Dünyanın pek çok ülkesinde Elektrik enerjisi sınırlı kaynaklardan üretilmektedir. Nüfusun ve enerji gereksiniminin hızla arttığı, sanayi ve üretim sektörlerinin büyük gelişimler gösterdiği ülkelerde ise bu kaynakların tükenmekte olduğu yadsınamaz bir gerçektir. Bu açıdan bakıldığında “Yenilenebilir” enerji kaynaklarına yöneliş kaçınılmaz olmuş, özellikle gelişmiş ülkelerde bilim adamları, çevreci kuruluşlar, üniversiteler ve enerji şirketleri bu tür kaynaklara ağırlık vererek çevreye, doğaya ve sonuçta gelecek kuşaklara daha yararlı yöntemler geliştirmek için yöntemler aramağa başlamışlardır. Almanya 2020’li yıllarda enerji gereksiniminin % 70’ini tamamen yenilenebilir kaynaklardan elde etmek için çalışmakta, üstelik son derece kısıtlı bu kaynaklarını daha verimli hâle getirmek için çalışmaktadır.

Yenilenebilir Enerji Kaynakları Nelerdir?

Yenilenebilir enerji kaynakları rüzgâr, güneş, jeotermal, dalga ve benzeri kaynaklardır. Bu kaynaklar tükenmediği gibi doğaya ve çevreye de zarar vermezler. Bilindiği gibi petrol, doğal gaz ve kömür gibi fosil yakıtlar hem insanlara, hem çevreye zarar vermekte, hem de son yıllarda gündemde olan “Küresel Isınım” etkisine olumsuz katkılarda bulunmaktadır. Ayrıca hızla tükenmekte olan bu kaynaklar, yakın bir gelecekte enerji sektörünü kaçınılmaz bir şekilde sekteye uğratacak, bu kaynakların enerji dışındaki sektörlerde (ilâç, ambalâj, plastik gibi) kullanımını da ortadan kaldıracaktır. Üretilen katı ve sıvı atıklar ise doğa tarafından binlerce yıl yok edilemediği de düşünülürse enerji üretiminde bu kaynaklardan vazgeçmek zamanının çoktan geldiği daha iyi anlaşılacaktır. Ayrıca ülkemiz yenilenebilir enerji kaynakları bakımından dünyanın en zengin kaynaklarına sahip şanslı ülkelerinden biri konumundadır. Dolayısıyla bu enerjiyi elde etmek diğer ülkelerden çok daha kolay ve ucuz olacaktır.

Türkiye’nin Enerji Politikası

Ülkemizin enerji politikaları uzun yıllardır devre dışı bırakılmış, Avrupa Birliği dayatımları çerçevesinde elektriğin özelleştirilişi ile de tamamen politikasızlık ve başıboşluk alıp yürümüştür. Devlet elektrik enerjisi piyasasından elini-eteğini çekmiş, “Özelleştirme” kapsamında bu sektörü tamamen özel firmalara bırakmıştır. Yine diğer birçok sektörün özelleştirilişi, yabancılara satışı örneğindeki gibi en stratejik sektörlerden biri olan Elektrik Enerjisi sektörü de özelleştirme bahanesi ve AB dayatımları ile kamu dışı firmalara -deyim yerindeyse- peşkeş çekilmiş, sonuçta tüketiciler dünyanın en pahalı, verimsiz, kalitesiz ve düzensiz elektriğini tüketmek zorunda kalmışlardır. Son zamanlarda ise özellikle Ege ve Akdeniz bölgelerinde sık sık elektrik kesintileri uygulanmağa başlanmış, turizm sektöründe bu sebepten rezervasyon iptalleri olmuş, üretim tesisleri bu kesintiler nedeniyle maddî kayba uğramışlar, artan enerji gereksinimi karşılanamaz olmuştur. Ayrıca bu düzensiz kesintiler birçok elektrikli Oysa elektrik enerjisi tüm sanayi, üretim ve tüketim toplumlarının vazgeçilmez gereksinimidir. Sanayi, konut, ulaşım, turizm sektörleri bu enerjiyi mutlaka kullanmak zorundadır.

Her şeyden önce Elektrik üretim ve dağıtım sektörü kamunun denetimine ve yaptırım gücüne (inisiyatif) geçip, en azından kısa ve orta vadeli “Enerji Politikaları” üretilebilir. Bunun için de ilk olarak Elektrik hizmetinde tamamen serbest piyasanın geçerli oluşunu öngören 4628 sayılı Elektrik Piyasası Kanunu yeniden düzenlenebilir. Tekel durumundaki bu sektör kesinlikle özel kuruluşların keyfiyetine bırakılamaz. Enerji alanında kamuda söz sahibi olan DSİ, BOTAŞ, EİE, EPDK, TETAŞ, TEİAŞ, EÜAŞ, TEDAŞ, TPAO, TKİ, TTK, ÖİB gibi sayıları fazla, yaptırımı az kuruluşlar azaltılabilir, ya da tek bir çatı altında toplanabilir. Dışa bağımlılığı azaltacak, yenilenebilir kaynaklardan enerji elde etmeği özendirici AR-GE ve yatırım çabaları geliştirilip yaygınlaştırılabilir. Enerji dağıtım hatları artan gereksinime uygun olarak gözden geçirilip, özellikle büyük şehirlerde dağıtım ve iletim hatları yeraltına alınabilir. Trafolar modernleştirilip düzenli, periyodik bakımları yapılarak kesintisiz ve kaliteli (uygun voltajda ve güçte) dağıtım sağlanabilir. Belli gücün üstünde elektrik tüketen kamu ve özel kuruluşlarda “Enerji Verimliliği ve Tutumu” birimleri oluşturulabilir, genelge ya da yasalarla zorunlu hale getirilebilir. Büyük oranlara ulaşan kayıp ve kaçaklar önlenebilir, bu konuda yasal zorunluluklar ve cezaî yaptırımlar getirilebilir. Halk arasında bilinen adı ile “Akıllı Sayaç” larla elektriğin belli saatlerde daha çok kullanımı özendirilerek depolanamayan bu enerji türünün daha verimli kullanımı sağlanabilir. Her ilde Valilik bünyesinde “Elektrik Dağıtım Şebekesi Master Plânları” hazırlanıp, hızla büyüyen kentlerimizde İmar Planlarına altyapı oluşturulabilir. İletim kayıplarını en aza indirgeyecek “Reaktif Güç Optimizasyonu” yapılıp, orta gerilim ve düşük gerilim hatları ile uzun mesafelere elektrik enerjisi taşıyan şebekeler iptal edilerek, özellikle büyük kentlerde ve sanayi bölgelerindeki enerji talep artışları yakından izlenebilir.

Elektrikte Tutumun Önemi

Elektrik enerjisinde kullanıcı açısından hepimize düşen tutum (tasarruf) yöntemleri var. Bütün işi Devlet’e yıkmayalım. Bizler de bilinçli bir tüketim toplumu oluşturarak, ileriki yıllarda daha büyük sorunlara yol açmadan bu konuda katkılarımızı lütfen ortaya koyalım.

“En ucuz ve temiz enerji tasarruf edilen enerjidir” diye bir özdeyiş vardır. Yeni enerji kaynakları aramak yerine gelişmiş ülkelerdeki gibi bilinçli bir tüketimle tasarruf edilebilecek enerji miktarı hiç yatırım yapmadan ülkemize yıllarca yetebilir. Japonya’da 1970’li yıllarda benzer bir şekilde ortaya çıkan enerji sorunu yalnızca tutum yöntemleriyle ötelenmiş; evsel kullanımda da, sanayide de yıllarca hiç yatırım yapılmadan, % 7-10’lara varan orandaki gelişim ve tüketim hızına rağmen enerjide yıllarca sorun yaşanmamıştır. Eskiden elektrik enerjisinin büyük bölümü evlerde aydınlatım amacıyla kullanıldığından en etkili tutum söylemi ve yöntemi “Yanan her üç ampulden birini söndür” şeklinde idi. Gelişen ve değişen kullanım sektörleri ile bu yöntem yalnızca % 1’lik bir tutum sağlayabilecektir. Günümüzde ise enerji tutumu “Belli davranışlar, iyileştirimler ve yeni teknolojiler kullanılarak üretimi ve kaliteyi düşürmeden, sosyal yaşam koşullarını ve konforunu koruyarak enerjiyi etkin ve verimli kullanmak” olarak algılanmaktadır. Önerilen tutum yöntemleri de bu düşünceye göre şekillenmektedir.

Elektrikte Tutum Yöntemleri

  1. a)       Konutlarda Tutum: Konutlarda öncelikle binanın dış cephesinden ve çatıdan yalıtım yapılabilir, çift camlı pencereler ile panjur kullanılabilir. Bu sayede özellikle elektrikli aletlerle (klima, vb.) ısıtılan ve soğutulan evlerde büyük oranda tutum sağlanır.

Elektriği daha az harcayan –yeni nesil- elektrikli aletler kullanılabilir. Eski buzdolapları, klimalar, çamaşır ve bulaşık makinaları en kısa zamanda değiştirilebilir.

Buzdolaplarında buzluk bölümündeki buz kalınlığı 5- 6 mm . yi geçmeden eritilerek daha fazla gereksiz enerji kullanımı önlenebilir. Kapı bantları yapıştıkları yüzeyle birlikte sabunlu su ile temizlenip kuruduktan sonra pudralanarak özellikle sıcak havalarda daha verimli çalıştırılabilir. Doğrudan güneş ışığı alan yerlere buzdolabı koymamak, yemekleri sıcakken değil, soğuduktan sonra koymak, yaz ve kış koşullarına göre soğutum derecesini ayarlamak da gereksiz elektrik tüketimini önler.

Çamaşır makinalarında ise yüksek değil, uygun sıcaklıkta yıkamak, tamburu tıka-basa doldurmamak, az kirli çamaşırları ekonomik ayarda yıkamak, rezistansın kireçlenişini önlemek de gereksiz enerji tüketimini önler.

Bulaşık makinalarında tam kapasite çalıştırmak, az kirli bulaşıkları yine ekonomik ayarda yıkamak, ütü kullanırken işiniz bitmeden birkaç dakika önce fişi çekmek, ocak ve fırınlarda buharlı ve basınçlı tencere ve kaplar kullanmak, yemekler pişmeden birkaç dakika önce fişten çekmek de en kolay tutum yöntemlerindendir.

Elektrik süpürgesinin torbasını sık sık boşaltmak, eskiyen fırçaları değiştirmek, bilgisayar ve televizyonun kullanılmadığı zamanlarda -kumandayla değil- düğmeden kapatmak, normal ampul (akkor flâmanlı lâmba) yerine tutumlu ya da floresan lâmbalar kullanmak, açık renkli duvar ve dekorasyon malzemeleri seçmek de evlerimizde gereksiz elektrik enerjisi kullanımını öneyecektir.

  1. b)       Sanayi Sektöründe Tutum: Belirli bir gücün üzerinde enerji tüketen bütün sanayi kuruluşları elektrik kullanım ve verimlilik birimi oluşturup üretimi kısmadan daha düzenli ve tutumlu olarak enerjiyi kullanabilir. Birçok sektörde yabancı firmalarla rekabet halindeki firmalarımız rekabet ettikleri firmaların üretim yaptıkları ülkelerdeki elektriğin ucuzluğundan dolayı rekabet şanslarının azaldığını ifade etmektedirler. Gerçekten de elektrik giderleri ürün maliyetinde önemli bir yer oluşturmaktadı r. Fazla elektrik harcayan, yıpranmış makine ve gereçler yenilenebilir, iç şebekedeki kayıp ve kaçaklar önlenebilir, elektrikli tüm gereçlerin bakımları zamanında ve periyodik olarak yapılabilir. Isı ve su yalıtımı yapılarak klimaların ayarları gerektiğinde hava sıcaklığına göre değiştirilebilir, çalışan personel elektrik tutumu konularında bilgilendirilip bilinçlendirilebilir . Büyük mekânlarda kullanılan yüksek basınçlı civa buharlı lâmbalar yerine özel metal ya da özel yüksek basınçlı sodyum buharlı lâmba kullanılarak % 30-40 tutum sağlanabilir.
  2. c)       Kamu Sektöründe Tutum: Kamu sektörünün konuya ilişkin yapabileceklerinin bir kısmını yukarıda yazdım. Bunlara ek olarak Enerji dağıtımı, iletimi ve kullanımında halka ve özel sektör kuruluşlarına örnek olacak davranışlar gösterilirse daha geniş kesimlerin ve halkın enerji tutumuna katılımı da yüksek olur. Okullarda bu tutum ve davranışları özendirmek için çeşitli seminerler, yarışlar düzenlenebilir, hattâ bazı teknik okullara dersler konulabilir, çeşitli meslek odalarından ve sivil toplum örgütlerinden destek alınabilir. Enerji Tasarrufu Haftası yılda bir kez kutlanıp geçiştirilecek bir hafta olmaktan çıkarılıp halkımızın yaşam biçimi durumuna getirilebilir. Binalarda Isı Yalıtım Yönetmeliği (TS 825) titizlikle uygulanıp eski binalara ve kamu yapılarına da ısı yalıtım yöntemleri uygulanabilir.

Elektrik Enerjisi tutumu konularında ilgili kişi, kurum ve kuruluşlar olarak gerekleri yerine getirmezsek neler olur? Bunu düşünmek bile insana sıkıntı veriyor. Zamansız ve düzensiz elektrik kesintileri gelecekte kaçınılmaz olup, en kısa sürede gerekli önlemler alınmazsa, yatırımlar yapılmazsa, temiz ve yenilenebilir enerji kaynaklarına ağırlık verilmezse bundan hepimiz zarar görürüz.

Y.Ö.

KÖKTÜRKLER

 

KÜRESEL ISINIM

 

I- TANIM:

Önce “Sera Etkisi”ni tanımlayalım. Atmosferin katmanları normal olarak yeryüzünden uzaklaştıkça yani üst katmanlara çıkıldıkça ısınmaktadır. Ancak atmosferin en alt katmanlarında bulunan CO2 (Karbon Dioksit) gazı etkisiyle yeryüzü (Troposfer katmanı) diğer katmanlardan daha sıcaktır. Bu gaz ve türevleri güneşten aldığı ısıyı soğurmakta, havadaki diğer gazlardan daha ağır olduğu için de yeryüzüne yakın bulunmaktadır. Bu nedenle yeryüzündeki kara parçaları ve denizler canlıların yaşamasına olanak verecek şekilde ısınmaktadır. İşte bu etkiye “SERA ETKİSİ” diyoruz.

“KÜRESEL ISINIM” ise bu sera etkisinin artışı demektir. Bu etkinin artışı çeşitli şekillerde olmakla birlikte bizi ilgilendiren en büyük etken atmosfere Sera Gazları dediğimiz Karbon türevi ve diğer gazların salıverilişi sayesinde olmaktadır.

 

II- KÜRESEL ISINIMIN NEDENLERİ

- İnsan etkinliklerinden etkilenen temel sera gazları CO2 (Karbon Dioksit), CH4 (Metan), N2O (Diazotmonoksit), CHC-11 (Kloro-floro-karbon), HFC-23 (Hidro-floro-karbon-23), CF4 (Perfloro-metan) gazlarıdır. [1]

- Karbon elementi hemen hemen bütün canlıların yapısında bulunan bir elementtir. Hatta yaşam süresi sona ermiş bulunan canlılar (fosiller) bile bu elementi taşımaktadırlar. Kömür, petrol gibi yer altı kaynakları da birer fosilleşmiş yakıt ve enerji türleridirler. İnsan gibi pek çok canlı da yine havadan aldığı Oksijeni (O2) solunum organlarında Karbon ile birleştirip Karbon Dioksit (CO2) olarak atmosfere salmaktadır. Yine karbon türevleri pek çok canlının atıklarında bol miktarda vardır.

- 1750’lerde başladığı kabul edilen Sanayi Devrimi ile birlikte kömür ve petrol gibi yakıt ve enerji hammaddelerinin kullanımı da yaygınlaşmış, 20. yüzyıl sonlarında ise en üst düzeye ulaşmıştır. Ayrıca elektrik enerjisinin insan kullanımına sunuluşu ile elektrik santralleri de kömür, petrol ve doğal gaza dayalı olarak yapılmağa başlanmış, bu süreç sonucunda doğaya oldukça büyük miktarda karbon gazı salınmıştır. Son yıllarda yine Metan ve Kloro-Floro Karbon gazı üreten aygıtlar icat edilmiş ve bilinçsizce kullanılmıştır. Buzdolabı, kuru temizleyiş makinaları, tıraş köpüğü ve koku giderici -deodorant sprey denilen- fıs-fıslar ise bir kâbus gibi atmosfere salınan sera gazları etkisinin artışına yol açmıştır. Bu etki şu anda bile öyle büyük boyutlardadır ki, bilim adamlarına göre son 10.000 yıldaki sıcaklık artışı yalnızca 2 derece olduğu halde, 20. yüzyılda 2-4 derece ısı artışı olmuştur. Gerekli önlemler alınmaz ise 21. yüzyıl sonunda ise bu artışın 1.1 ile 6.4 dereceye kadar ulaşacağı öngörülmektedir. [2]

- Küresel Isınımın en büyük nedenlerinden birisi yeryüzünün ormansızlaştırılışıdır. Yeryüzündeki ormanlar ve bitki örtüsü Küresel Isınıma karşı önemli bir sigorta görevi üstlenmiştir. Bitkiler atmosferde bulunan Karbon gazını emerek büyümekte, hattâ yerine Oksijen gazı üretmektedirler. Böylece hem hava temizlenmekte, hem insanlar ve diğer canlıların solunumu kolaylaştırılmakta, hem de Küresel Isınım süreci geciktirilmektedir. Son 200-300 yılda ise dünyadaki bitki örtüsü (Flora) önemli ölçüde azalmıştır. Bunun en büyük nedeni de yine insanların verdiği zararlardır. Önceleri yalnızca ısınmak ve mobilya türü eşyalar yapmak için ağaçlar kesilirken daha sonraları nüfusun da hızlı artışıyla ekilecek arazi elde etmek, yerleşim birimleri ve fabrikalar kurmak için ağaç ve orman tahribatı hızlanmıştır. Bu da yine Sanayi Devrimi’nin ve hızlı nüfus artışının sonuçlarından birisidir.

- Küresel Isınımın nedenlerinden birisi de son 60 yıldaki güneşin yaydığı radyasyonun hızla yükselmeğe başladığı ve bu durumun dünya çapında sıcaklıkların artmasına yol açtığıdır. Güneş üzerinde bulunan ve 'Güneş lekesi' olarak bilinen manyetik bölgeler hakkındaki yüzyıllar öncesine ait bilgileri karşılaştıran bilim adamları, son yüzyılda bu lekelerin sayısının önemli ölçüde arttığını da kaydetmektedirler. [3]

- Bir diğer neden ise Ozon tabakasının delinişidir. Bu hem Küresel Isınımın sonucu, hem de hızlanışının nedenlerinden birisidir. Amerika kıtasının yüzölçümünün üç katı büyüklüğünde olan delik, güneşten gelen zararlı ışınların yeterince emilmemekliği sonucu kanser vakalarının çoğalışına neden olmakta ve dünya ısısını yükselterek iklimleri değiştirmekte, buz dağlarını eritmekte, tüm yerküreyi tehdit eden geri dönüşümsüz zararlara neden olmaktadır.

- Küresel Isınımın bir diğer nedeni de tarımdaki gelişimler olup, doğal olmayan yöntemlerle tarım ve hayvancılık yapılışı sonucunda sera etkisinin hızla artışıdır.

- Küresel Isınımın hem sonucu, hem nedeni olan bir diğer etmen ise geçtiğimiz yıl ortaya çıktı. Rusya’nın kuzeyinde buzlarla örtülü tundralardaki buz katmanlarının eriyişi sonucunda yine Karbon türevi olan Metan gazı açığa çıkmağa başladı. Avrupa kıt’asının yaklaşık üçte biri büyüklüğündeki bu alanda meydana gelen olağanüstü değişiklik bilim adamlarını bir anda ürküttü ve yeni senaryolar üretilmeğe başlandı. Çünkü bu etki Küresel Isınımın hem sonucu, hem de süreci hızlandırıcı ve üstelik tetikleyici bir oluşum idi.

 

III- KÜRESEL ISINIMIN GÖRÜLEN SONUÇLARI

Küresel Isınım sonucunda yeryüzünde ne gibi değişiklikler olabileceği konusunda bilim çevreleri çok değişik ve birbirinden korkunç iddialarda bulunuyorlar ve senaryolar üretiyorlar. Bu iddia ve senaryoların hepsi de birbirinden ürkütücü. Önce günümüzdeki Küresel Isınım sonucu oluşan felâketleri sıralayalım:

- Grönland eriyor: Kuzey Yarımküre’nin en büyük buz kütlesi olan Grönland adası, Küresel Isınım nedeniyle eriyor. Grönland kütlesinin eriyişi, düşük seviyedeki sahil şeridinde bulunan yerleşim yerlerinin sular altında kalışına neden olacak.

- Amazon ormanları yok oluyor: Brezilya hükümetinin araştırdıklarına göre, dünyanın akciğeri sayılan Amazon’un 2003 yılında rekor düzeyde ormanlık alan yitirdiği görülüyor. Büyüklüğü 4.2 milyon kilometrekare olan Amazon ormanlarının şimdiye dek yüzde 20’si yok oldu.

- Buzullar eriyor: Küresel Isınım, buzullarıyla ünlü Arjantin’i etkisi altına aldı. Buenos Aires’in 3 bin 200 kilometre güneybatısında bulunan Lago Argentino şehri, bugüne kadar buzullarıyla turistleri kendine çekerken, artık turistler dev buzulların sıcaklığın etkisiyle yıkılmasını izlemek için şehre geliyor.

- Hollanda kıyılarının 100 yılı kaldı: Hollanda sahillerinde, zeminin gelecek 100 yıl içinde 40 santimetre dolayında çökmesi bekleniyor.

- Avustralya'da 2002 yılında şiddetli kuraklık yaşandı.

- Kuzey Pasifik'te somon balığı popülasyonunda, bölgedeki sıcaklığın normalden 6 derece artması yüzünden büyük düşüş görüldü.

- California kıyılarında binlerce deniz kuşu, denizlerin ısınmasının yol açtığı besin kıtlığı yüzünden öldü. [4]

Bunlar gibi birçok felâketin nedeninin Küresel Isınım olduğu biliniyor. Ayrıca şiddetli fırtınalar (El Nino ve Katrina gibi) şiddetli yağış ve seller, aşırı sıcaklar ve aşırı soğuklar da yine Küresel Isınımın sonuçları olarak görülüyor.

 

IV- KÜRESEL ISINIMIN GELECEKTEKİ ETKİLERİ

- Küresel Isınım’ın en büyük olumsuz etkileri “İklim Değişikliği” ile gelen etkilerdir. İlkbahar ve Sonbahar gibi ara mevsimler yok olacak, bu “İklim Değişikliği” nedeniyle doğadaki bitki örtüsü (Flora) ve hayvan toplulukları (Fauna) dengeleri bozulacak, birçok canlı türü yok olacak. Doğal dengeyi kurmak için belki yeni canlı türleri ortaya çıkacak.

- Küresel Isınımla birlikte denizlerimizdeki su akıntıları ve sıcaklık rejimleri değişecek. Balıkların göç yolları bozulacak, denizlerdeki bitki ve hayvan toplulukları olumsuz etkilenecek ve birçok tür yok olacak.

- Kuru kesimlerde yüksek sıcaklıklarla birlikte orman yangınları ile tarımsal hastalık ve tarım zararlılarında büyük artışlar görülecek.

- Kavurucu sıcaklar ve kuraklık tarımsal ürünlerin hem çeşidinin hem de miktarının azalışına neden olacak.

- Kar yağışı giderek azalacak. Hattâ kış mevsimi ortadan kalkacak.

- Deniz seviyesinde yükselişlerle birlikte kıyı şeridi ve deltalardaki tarım alanları, plajlar ve yat limanları, kullanılamaz hale gelecek, kıyı kentleri sular altında kalacak.

- İngiltere’de ve Kuzey Avrupa ülkelerinde “Sibirya” soğukları yaşanacak. Buzulların eriyişiyle birlikte Atlas Okyanusu’nda ekvatordan gelen “Gulfstream” sıcak su akıntısı kuzeyden gelen erimiş buzul kütleleri ve soğuk deniz suyu etkisi nedeniyle yok olacak.

- Küresel Isınımın kuruttuğu bölgelerdeki ülkeler ile su kaynaklarına sahip ülkeler, ellerindeki doğal kaynakları korumak için savaşacaklar, belki de nükleer silâhlara başvuracaklar.

- Önümüzdeki 25 yıl içinde Küresel Isınım sonucunda ölen insan sayısı yılda 300 bine ulaşacak.

- Grönland ve Antarktika’da buz tabakaları inanılmaz hızla eriyecek. Bu nedenle global deniz seviyesi 10 metreden fazla yükselecek. Bu, dünya çapında, sahil yerleşim alanlarında büyük felaketler yaşanmasına yol açacak.

- Müthiş sıcaklık dalgaları çok görülür olacak.

- Kuraklık ve orman yangınları çok yaygınlaşacak.

- Kategori 4 ve 5 olarak nitelendirilen güçlü kasırgaların sayısı son 30 yıl içinde 2 misline çıkmıştı. Bu sayı önümüzdeki yıllarda daha da artacak.

- Salgın hastalıklar artacak ve yeni hastalıklar ortaya çıkacak.

 

V- TÜRKİYE’DEKİ ETKİLERİ

- Bilim adamlarına göre Küresel Isınım önlenemediği taktirde Türkiye 100 yıl içinde Kuzey Afrika’ya dönecek.

- Yağışlar azalınca, başta GAP bölgesi olmak üzere, tüm nehirlerin taşıdığı su miktarı düşecek. Baraj göllerinin su seviyesi azalacak, hidroelektrik enerji üretimi ciddi oranda aksayacak.

- Yüksek basınç kuşağının kuzeye kaymasıyla ülkemizde hakim olabilecek tropikale benzer bir iklim; düzensiz, ani ve şiddetli yağışlar, seller, hortum, kasırga, heyelan ve erozyona yol açacak. Kasırga ve fırtınaların tetikleyeceği seller can ve mal kaybına neden olacak.

- En büyük problem, deniz seviyesindeki yükselmeler olacak. Kıyı şeridi ve deltalardaki tarım alanları, plajlar ve yat limanları, kullanılamaz hale gelebilecek.

- Küresel Isınımla beraber denizlerimizdeki su akıntıları ve sıcaklık rejimleri değişecek. Balıkların göç yolları bozulabilecek.

- Kuru kesimlerde yüksek sıcaklıklarla birlikte orman yangınları ve tarımsal hastalık ve böcek zararlılarında büyük artışlar görülecek.

- İklim değişiklikleri, göçlere neden olacak. Türkiye'de kıyılarda yaşayanlar kuzeye yerleşmeye çalışacak.

- Daha sık ve uzun süreli kuraklıklar olacak. 2030 yılında Türkiye’nin büyük bir kısmı oldukça kuru ve sıcak bir iklimin etkisine girecek, sıcaklıklar 2-3 derece artacak. Deniz seviyesinin 2030’da 30, 2050-2100 arasında da 100 santimetre yükselecek. Denizlerin yükselişinden kıyı kesimleri etkilenecek. Kıyı kesimlerdeki birçok yerleşim birimi, yalılar ve ekili araziler su altında kalacak.

VI- KYOTO PROTOKOLÜ

Kyoto Protokolü, Küresel Isınım ve iklim değişikliği konusunda mücadeleyi sağlayacak uluslararası tek çerçeve. Protokolü 141 ülke imzaladı. Protokol, ülkelerin atmosfere saldıkları karbon miktarını 1990 yılındaki seviyelere düşürmelerini gerekli kılıyor. Sözleşmeye göre:

- Atmosfere salınan sera gazı miktarı yüzde 5'e çekilecek.

- Endüstriden, motorlu taşıtlardan, ısınmaktan kaynaklanan sera gazı miktarını azaltmağa yönelik mevzuat yeniden düzenlenecek.

- Daha az enerji ile ısınmak, daha az enerji tüketen araçlarla uzun yol almak, daha az enerji tüketen teknoloji sistemlerini endüstriye yerleştirmek, ulaşımda, çöp depolamakta çevrecilik temel ilke olacak.

- Atmosfere bırakılan metan ve karbondioksit oranının düşürülmesi için alternatif enerji kaynaklarına yönelinecek.

- Fosil yakıtlar yerine örneğin Biyo dizel yakıt kullanılacak.

- Çimento, demir çelik ve kireç fabrikaları gibi yüksek enerji tüketen işletmelerde atık işlemleri yeniden düzenlenecek.

- Termik santrallerde daha az karbon çıkartan sistemler, teknolojiler devreye sokacak.

- Güneş enerjisinin önü açılacak.

- Fazla yakıt tüketen ve fazla karbon üretenden daha fazla vergi alınacak. [4]

Bu protokolü imzalamayan ülkelerden biri olan A.B.D. atmosfere en fazla zarar veren ve çevreyi kirleten ülke konumundadır. Yaklaşık 5 milyon kişiyi işsiz bırakacağı gerekçesiyle bu protokolü imzalamayan A.B.D. gelecekte yaşanacak felâketlerin de en büyük sorumlusu olacaktır. Tüm dünyadaki sera etkisi yapan gazların yaklaşık olarak % 25’ini tek başına bu ülke üretiyor. Protokolü imzalamayan diğer önemli ülkeler ise Çin, Hindistan ve Avustralya’dır. Bu ülkelerde de çok fazla miktarda sera gazı emisyonu yapılmakta. Avustralya kişi başına en çok sera gazı üreten ülkelerden birisidir. Avrupa Birliği ülkelerinin ise tamamı Kyoto Protokolü’nü imzalamış durumda. Kyoto Protokolü’nü imzalamayan en önemli ülkelerden birisi de üzülerek söyleyeyim ki Türkiye’dir. 2007 Şubat ayı başında Çevre ve Orman Bakanı bir televizyon kanalında bunun mâliyetinin Türkiye için çok ağır olduğunu belirtti ve yaklaşık 10-15 Milyar Dolarlık bir rakam açıkladı. Türkiye ekonomisinin bunu kaldıramayacağını söyleyen Bakan -bunu affettirmek kaygısıyla olsa gerek- ağaç ve ormana verdikleri önemden ve bu konuda yapılanlardan uzun uzun söz etti. Öyle sanıyorum ki Türkiye Cumhuriyeti hükümeti ve ilgili bakanlarının bu konuda daha duyarlı olup gerekli önlemleri almak için iç dinamiklerin, özellikle de çevreci kurum ve kuruluşlar ile Belediyeler ve Sivil Toplum Örgütleri’nin yeterince baskısı gerekiyor.

 

VII- KÜRESEL ISINIMA KARŞI NELER YAPILABİLİR

Küresel Isınım etkilerini gidermek, en azından süreci uzatmak için neler yapılabilir? Bilim adamları bu konuda yine insanların, duyarlı çevre örgütlerinin, Sivil Toplum Örgütlerinin ve hükümetlerin yardımlarını sıralamışlar:

- Dünyada bu konudaki tek kapsamlı protokol olan Kyoto Protokolü’nün tüm dünya ülkeleri tarafından imzalanışı gereklidir. İmzalamayan ülkelere ise çeşitli yaptırımlar uygulanabilir.

- İmzalanmış bulunan bu protokolün gereklerini tüm ülkeler uygulayıp daha temiz ve çağdaş bir yaşam ortaya çıkarılışını sağlamakla yükümlüdürler. Bu gerçek çağdaşlığın en büyük gereğidir. Bu bağlamda A.B.D., Çin, Hindistan, Avustralya gibi ülkelerin çağdaş olmadıklarını rahatlıkla söyleyebiliriz.

- Basın-yayın organları, televizyon, sinema gibi görsel etkinlikler kullanılarak tüm insanların bu konudan haberdar edilerek çözüme katkılarının sağlanışı gereklidir. Biliyoruz ki birçok basın kuruluşunun etkisi devletler ve hükümetlerinkinden çok daha fazladır.

- Yerel yönetimler, Valilikler ve ilgili kamu kuruluşları bu konularda gerekli yasal ve yapay düzenleyişleri yapmakla doğal olarak yükümlüdürler. İklim değişikliği etkilerine uyum hazırlığında işbirliği yapacak, kıyı kuşağı yönetimi, su kaynakları, tarım ve özellikle kuraklık, çölleşme ve sellerden etkilenen alanların korunuşu için entegre planlar hazırlayacak ve geliştirecektir.

- Gönüllü kişiler ile Sivil Toplum Örgütleri çeşitli etkinliklerle Küresel Isınıma karşı önlemler alabilir, bu konuda yasal düzenleyişler yapılıp teşvikler ve kaynak aktarımları yapılabilir.

- İnsanların tekil olarak yapabilecekleri ise ağaç dikmek, enerji tasarrufu yapmak, doğaya zarar vermeyen yakıt ve enerji türleri kullanmaktır.

- Küçük yaşlardan başlayarak insanlara çevre ve doğa sevgisi aşılanarak bilinçli yaşam öğretilebilir. Çünkü bu dünya onlara bırakacağımız en önemli emanettir. Okullarda ödüllü yarışlar düzenlemek, Fizik, Kimya ve Biyoloji gibi temel ders konularında Küresel Isınımı işlemek onları bilinçli yapacaktır.

- Enerji üretiminde fosil yakıt kaynakları yerine temiz enerji kaynaklarına, yani Biyo enerji, Güneş, Rüzgâr ve Dalga Enerjisi yöntemlerine ağırlık verilebilir.

- Kara, deniz ve hava taşıtlarında petrol ürünleri yerine başta Hidrojen-Bor Enerjisi olmak üzere güneş ve rüzgâr enerjisi kullanmak doğaya salınan karbon emisyonunu önemli ölçüde azaltacaktır.

- Yine enerjiyi verimli kullanmak, tasarruf sağlayıcı önlemler almak, besin maddeleri ve su tasarrufu yapmak da herkese düşen en önemli görevlerdendir.

BU ÜLKE BİZİM, BU DÜNYA HEPİMİZİN!...

İnşaat Mühendisi

Y.Ö.

KÖKTÜRKLER